TARİH:  9 Ocak 2016
GAZETE/DERGİ: Birgün

‘Joy’ bir biyografi; bir tür süpürge/paspas icat eden Joy Mangano’nun öyküsü. Kahramanımız erkek olsaydı filmin adı Mangano olurdu ama sektörün mantığına göre kadın dediğin bir tür çocuk olduğu için onlara adıyla hitap edilebilir. Oysa film tam da bunun tersini anlatıyor: Kaderine razı olmayan, çevresindeki işe yaramaz ya da düpedüz kötü erkekleri aşarak başarıya ulaşan, birilerinin kızı ya da karısı olmakla yetinmeyen bir kadının öyküsünü anlatıyor. Fakat tabii ki feminist bir açıdan da bakılabilir ve kadının babasının soyadıyla anılmamasında fayda da görülebilir. Ki sadece adıyla hitap edilmek isteyen feministler de var.

Kusturica usulü aile
Lafı uzatmayalım. David O. Russel’ın yönettiği filmin başrolünde yönetmenin favori oyuncusu Jennifer Lawrence, Joy’u oynuyor, Robert de Niro da Joy’un babası Rudy’yi. Film, Kusturica filmlerini andıran bir aile tablosu çiziyor bize. Joy’un annesi yataktan çıkmadan dizi izliyor, babası sevgilileri terk ettikçe eve dönüyor (yoksa karısını terk etmiş durumda), Joy’un boşandığı kocası evin bodrumunda yaşıyor. Joy, iki küçük çocuğuyla birlikte yer hostesliği yaparak bu evi idare etmeye çalışıyor. Oysa lisenin en parlak öğrencisiymiş Joy. Üniversiteye de girmiş ama babasının tamirci dükkânının muhasebe işlerine yardımcı olabilmek için eve dönmüş ve şarkıcı eşiyle evlenmiş. Joy sadece parlak bir öğrenci değil. Yaratıcı bir zekâsı da var. İcat ettiği köpek tasmasının patentini almış olsa ailesi çoktan köşeyi dönmüş olabilecekmiş.

Joy’un ailesi literatürde “işlevsiz aile” diye geçen şeyin mükemmel bir örneği. Böyle bir aileden kendine güvenli, yaratıcı bir birey olarak çıkmak imkânsız olurdu, bu tabloya uymayan tek bir kişi olmasaydı: Joy’un anneannesi Mimi (Diane Ladd), Joy’daki cevheri gören, Joy’a inanan ve sonuna kadar destekleyen kişi. Hatta Joy’da özel bir cevher olmasa bile, böyle bir destek onu hayatta kendine güvenli ve mücadeleci bir insana dönüştürmeye yetebilir (Gelişim psikoloğu John Bowlby’nin “bağlanma kuramı”, bildiğim kadarıyla böyle söylüyor).

Russel’ın filmi “iyi” bulundu, ortalamanın biraz üstünde notlar aldı. Filmin kusurlu yanları var. Özellikle Bradley Cooper’ın canlandırdığı TV yöneticisi karakteri fazla havada kalıyor. Joy’la aralarında bir romans yaşanacağı izlenimi veriliyor ama bu da bir yere bağlanmıyor. Filmin başındaki karnavalesk hava, bazen gerçekçiliğe, bazen iyice masala dönüşebiliyor. Bütün bunların ötesinde, filmi girişimci kapitalizme bir övgü diye görmek de pekâla meşru olur. Fakat her şeye rağmen benim bu haftaki favori filmim Joy. Ki bu hafta iddialı bir hafta. Yeni Tarantino, Rocky dizisinin devamı Creed, kapitalizmin son krizini anlatan Büyük Açık var perdelerde. Ama hiçbirinde Jennifer Lawrence yok.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com