TARİH: 16 Nisan 2004
GAZETE/DERGİ: Birgün
Mel Gibson ‘İsa’nın Çilesi” ile seyredilmesi zor eleştirilmesi ise kolay bir film yapmış. Bu açıdan kendisine teşekkürü borç bilirim. Filmin konusu dünyanın en bilinen konusu. Yahuda’nın İsa’ya ihanetiyle başlayan, İsa’nın yargılanması ve nihayetinde de çarmıha gerilmesiyle gelişen süreci anlatıyor film. Katolik kilisesinin kabul ettiği incillerde anlatıldığı gibi. Seçilen bu dönem, filmi de belirliyor: ‘İsa’nın Çilesi” işkence üzerine bir film.
İKİ BOYUTLU FILM
Gibson ‘gerçekçi” bir film yapmak istemiş. Filmin başına ‘bu filmin öyküsü gerçek bir hikayeden alınmıştır” yazmamış ama hikayesinin gerçekliğine inandırmak için elinden geleni yapmış. Filmin dili bu nedenle Latince ve Aramice. Latince neyse, Batı dilleriyle çok ortak yani var ama Aramice konuşan aktörlerin kayboldukları, cümlelerini nasıl vurgulayacaklarını bilemedikleri izlenimi doğuyor.
Bu Gibson’ın ters tepen yöntemlerinden biri. Bitmek bilmez kırbaçlama, çarmıhı taşıma ve çarmıha gerilme sekanslarının olabilecek en grafik biçimde gösterilmesi ise İsa’nın kendini feda edişine hayranlık duyulmasını sağlamıyor çünkü filmde her şey iki boyutlu. Ne İsa’yı doğru dürüst anlıyoruz ne de düşmanlarını.
İşkenceciler sanki Teksas-Tommiks’den çıkmış kötü adamlar. İşkence ederken “ni-ha-ha-ha” diye gülen, kötü kötü bakan karikatürler.
Yahudi din adamları da öyle. Romalı yöneticiler aslında iyi kalpli ama Yahudileri galeyana getirmemek için İsa’yı harcıyorlar.
Bu “aslında iyilik” de son derece havada kalıyor. Bütün bu işkence yöntemlerini geliştirip uygulatan insanların neden arada sırada yufka yürekliliklerinin tuttuğunun açıklaması, herhalde Hıristiyanlığın Roma’nın resmi dini haline gelirken geçirdiği evrimle olabilir yalnızca.
ŞEYTANIN CAZİBESİ
Karakterlerin bir derinliği olmayınca oyuncuları da yargılayacak bir kıstas kalmıyor. Rol yok ki oynasınlar. Bu yüzden İsa rolündeki Jim Caviezel, Maria Magdalena rolündeki Monica Bellucci’yi es geçiyoruz. Ama şeytanı canlandıran Francesco Celentano’da (Adriano Celentano’nun kızı) bir durmak lazım.
Müzisyen Brian Eno’yu andıran androjen tipi ve kötücül bakışlarıyla Celentano iz bırakıyor. Tabii bu rolde bir kadının, erkek sesi verilerek oynatılması da tartışma konusu olabilir ama şeytana da bir tip vermek lazım sonuçta ve onu ne şekle soksanız bir tartışma konusu yaratabilirsiniz.
Antisemitizm eleştirileri ise filme yöneltilmemeli; kaynak ortada. Mel Gibson neyi temel almışsa filmine, sorun orada duruyor.
İsa’nın Çilesi hiçbir soru sormuyor. Müminlere yeniden aynı bildik şeyleri vazediyor. Bunu da bol bol ağır çekime başvurup, dramatik etkisini en yukarda tutmaya çalışarak yapıyor. Bu haliyle de yılın en sıkıcı filmlerinden birine aday olmayı hakkediyor.