TARİH:  18 Temmuz 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün

Biraz romans, biraz macera
Harry Potter’ın yenisinde, film bir sürü  dramatik olayı yetersiz bir şekilde işliyor, ham bırakıyor. Ne yeterince fantezi var, ne yeterince romans. Bir de dinsel motifler var
İnsan, Amerikan dergi ve gazetelerinde okuduğu eleştirilere bakınca bizim seyrettiğimiz filmle onların seyrettiği film aynı mı acaba diye kuşkuya düşüyor. ABD’de Harry Potter’ın son macerasını seyredenlerin hemen hemen hepsi beğenmiş; burada ise benim konuştuğum meslektaşlarımın hiçbirisi, ben de dahil olmak üzere filmi beğenmedik.
Filmin çok ciddi sorunları var, nasıl görmezden gelinmiş anlamak mümkün değil. Bunun bir dizinin parçası olduğu gerçeği göz önüne alınsa bile film, kopuk kopuk bir izlenim veriyor. Hiçbir şey yeterince işlenmiyor, her şey yarım yamalak duruyor. Üstelik film iki buçuk saat sürüyor, yani zamandan yana bir sıkışma söz konusu değil. Mesela film Muggle’ların, yani sıradan insanların dünyasında başlıyor. Ölüm Yiyenler dehşet saçıyor, köprüleri yıkıyor. Eeee? O kadar, bu konu burada kapanıyor. Film bittiğinde hatırlamıyorsunuz bile başta ne olduğunu. Bu yıkımın hiçbir yansıması yok mu? İnsanlar sonra ne yapıyor? Ölüm Yiyenler’in bütün derdi, köprü yıkmak mıydı?

HARRY ÂŞIK OLUYOR
Sonra Dumbledore, Harry’yi, kendi kendini emekliye ayırmış bir büyücüyle, iksir uzmanı Profesör Slughorn’la tanıştırıyor. Slughorn’u Hogwarts’a geri dönmeye ikna ediyorlar.  Slughorn geçmişte Tom Riddle adında genç bir öğrenciyi yetiştirmiş ve Riddle sonradan Voldemort’a dönüşmüş. Slughorn’un anılarında Voldemort’a dair önemli bilgiler olduğunu ve bu bilgilerle Volkdemort’un alt edilebileceğini düşünmektedir kahramanlarımız. Bu bilgiler edinildiğinde yine boşlukta kalırız. Slughorn’un bu anılarını niye o güne kadar sakladığı ve bu anılardan niye utandığını anlamayız. Çünkü kendisi kötü ya da yanlış bir şey yapmamıştır.
Draco Malfoy adlı öğrenci kötülerle işbirliği yapar ve Harry’yi yok etme planlarına dahil olur. Sonra? Sonrası neredeyse hiç! Draco’yu bir daha nerdeyse filmin sonuna kadar görmeyiz.
Ron’a quidditch oyununda bir rakip çıkar. Bu rekabet de sadece oyunla sınırlı kalır, devam etmez. Araya bir sürü aşk hikâyesi girer. En inanılmazı gayet çekici bir genç kıza dönüşmüş olan  Hermione’nin, henüz sarsak bir oğlan çocuğu konumda duran Ron’a olan aşkıdır. Hermione açıkçası diğer bütün çocuklar arasında başka bir klasmanda duruyor. Sarsak Ron’la, çekici Hermione arasındaki kimya hiç tutmuyor kısacası. Ama yine de Hermione’nin, Ron’a sırılsıklam âşık olduğuna inanmak zorundayız. Bir de Harry’nin âşık olduğu kız var ama onu hatırlamıyorum bile.

KARANLIK VE ÜRKÜTÜCÜ
Ve nihayetinde Dumbledore öldürülürken Harry pasif bir şekilde izler. Kitabı okuyanlar, Harry’yi hareketsiz kılan bir büyüden söz  ediyorlar. Filmde böyle bir şey yok. Harry nasıl olur da hiç müdahale etmeden seyreder  sorusunun cevabı filmde yok yani. Harry’nin karizma yoksunluğu belki onu çekici yapandır ama bu kadar silik bir karakterin neden seçilmiş kişi olduğunun da bir anlamı olmalı.
Kısacası film bir sürü  dramatik olayı yetersiz bir şekilde işliyor, ham bırakıyor. Ne yeterince fantezi var, ne yeterince romans. Bir de dinsel motifler var. Dumbledore,  Musa misali suları ortadan ikiye yarar, Harry ‘seçilmiş kişi’dir… Kendisini istediği yere ‘ışınlayan’ Dumbledore neden bu Musa tekniğine ihtiyaç duysun ki? Dine sıcak bakmayanlardansanız iyi karakterlerin Hıristiyan mitolojisindeki kahramanlarla özdeşleştirilmesi sizi rahatsız edecektir. Bir de melezlik meselesi var. Kötü adamın melez olması, safkan olmaması ırkçı bir ton taşımıyor mu? Peki, abarttık diyelim. Voldemort’un, Tom Riddle olarak çocukluğuna ne demeli?
Tom filmde ‘kötü’ olarak doğmuş bir çocuk. Onu bir bebekten bir katile dönüştüren, yaşadığı şeyler değil; o zaten kötüymüş. Bu bakış açısı kabul edilebilir mi? Bu da ırkçılıkla akraba bir düşünce şekli değil mi?
‘H.P. ve Melez Prens’ bana bugüne kadar seyrettiklerim içinde açıkçası en kötüsü geldi. Film çok da karanlık ve ürkütücü. Çocuklarınızı götürürken iyi düşünün. Ortaya çıkan filmi elbette dizinin hayranları çoğunlukla sevecek. Diziye bugüne kadar ilgi duymayanlar da yine pas geçecekler. Bizimki manasız bir iş aslında.
Son bir bilgi: J.K. Rowling’in son kitabı iki bölüm halinde filme çekilecekmiş. İlki 2010’da, ikincisi 2011’de gösterime girecekmiş.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com