TARİH: 7 Nisan 2007
GAZETE/DERGİ: Birgün
GÜNEY Kore sinemasının en önemli yönetmenlerinden Park Chun-Wook Boğaziçi Üniversitesi’nde master class başlığı altında katılımcıların sorularını cevapladı. Sinema yazarı Alin Taşçıyan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide uzun zamandır Türkiye’de yaşayan Koreli bir çevirmen görev aldı.
PARK oldukça açık sözlüydü söyleşide. Kendisine daha çok sinemasındaki şiddete dair sorular yöneltildi. Park şiddetin ya da intikamın hayatın içinde var olduğunu, bunu sempatikleştirmeye çalışmadığını anlattı. Kendi gençliğinde şiddete çok fazla tanık olduğunu, bir çok tanıdığının, arkadaşının güvenlik güçleriyle çatışmaya girdiğini, yaralandığını, işkence gördüğünü ve hatta öldüğünü anlattı. Kendisinin de kimi zaman polise taş attığını ama şiddetten çok korktuğu için kendisini daha çok koruduğunu söyledi. Fakat bugün G. Kore’de daha iyi bir demokrasi olmasını o günlerde şiddete maruz kalmayı göze alan o insanlara borçlu olduklarını, bu sürece fazla katkı sağlamamış olmasından dolayı da kendisini suçlu hissettiğini söyledi.
PARK ayrıca B.Ü.’deki Mithat Alam Film Merkezi’nin olanaklarını överek kendisinin gençliğinde böyle olanaklara sahip olmadığını ve eğer olsaydı bugün belki daha iyi bir yönetmen olabileceğini belirtti.
PARK, bir yönetmen olamayacağını düşünmüş gençliğinde. Kendisini bu iş için fazla çekingen ve yumuşak bulmuş. Bu nedenle felsefe okumuş ama sonra pişman olmuş. Okulda bir sinema kulübü kurmuş daha sonra. Park son filmini, kendi çocuğu için yaptığını, onun seyredebileceği bir film yapmak istediğini söyledi. Ayrıca Ben Bir Robotum Ama Sorun Değil’in kendisi için yeniden karanlık sulara dalmadan önce bir nefes alma, gün ışığının keyfini yaşama fırsatı verdiğini söyledi.
PARK senaryo yazarken muhakkak birileriyle ortak çalışması gerektiğini de ekledi. Bir arkadaşıyla ortak bir hard diski olan iki bilgisayarda senaryoyu yazdıklarını, bu aşamadan sonra ses ve prodüksiyon tasarımcılarıyla görüştüğünü, diğer ekip elemanlarıyla birlikte çok ayrıntılı bir story-board oluşturduklarını anlattı. Film setinde kendisini gözlemleyen birinin onu bir diktatör gibi görebileceğini ama aslında son derece kolektif bir süreç sonucunda filmin oluştuğunu anlattı. Film öncesi çalışması olmasa asıl o zaman sette herkesin onun ağzının içine bakmak zorunda olacağını söyledi.
ETKİLENDİĞİ sanatçılar sorulduğunda, kendisini David Lynch ya da Wong Kar-Wai’ya benzetenler olduğunu ama bu yönetmenleri beğenmediğini söyledi. Esin kaynaklarının daha çok edebiyatçılar olduğunu, Kafka, Dostoyvski ve Vonnegut gibi isimlerden etkilendiğini belirtti. Sinema olarak da ilk esin kaynağının Hitchcock olduğunu ve daha çok geçmiş yönetmenlerden esinlenmenin doğru olduğunu yoksa herkesin birbirine benzer filmler yapacağını söyledi.
GENEL olarak park çok olumlu bir izlenim bıraktı.