TARİH:  22 Mayıs 2012
GAZETE/DERGİ: Birgün
Cumartesi akşamı herkes Thomas Vinterberg’ın “Av” adlı yarışma filmine giderken, ben ne zamandır yeniden seyretmek istediğim “Bir Zamanlar Amerika”nın (BZA) yolunu tuttum. Bu filmin benim tarihimde şöyle özel bir yeri var. Segio Leone’nin BZA’sı hapisten çıktıktan (1984) sonra seyrettiğim ilk filmdi. Bir küsur yıldır sinemaya gitmemiştim. BZA ise müthiş bir filmdi. Her dakikası dolu doluydu ki oldukça uzun bir filmdi. Cannes’daki versiyonu ise yeni sahneler eklenmiş haliyle tam 4 saat 15 dakikaya ulaşmıştı. Fakat BZA yine hiç sıkmadı ve şu ana kadar festivalde seyrettiğim en iyi film oluverdi. Bir erkek dostluğu/rekabeti ile tatsız bir aşk hikâyesi denilebilir BZA’ya. Robert De Niro’nun canlandırdığı Noodles karakteri adına layık bir şekilde tam bir karmaşa içinde yüzüyor. Ruh hali spagetti makarna gibi, darmadağınık. Bir yanda aşkı Deborah (Jennifer Connelly/Elizabeth McGovern), bir yanda arkadaşı/rakibi Max (James Woods)… Herkese yaranayım derken aşık olduğu kadına tecavüz eden, erkek arkadaşının ise tecavüzüne uğrayan (mecazi anlamda)bir adam Noodles. Kaybedenin önde gideni de denilebilir kendisine. Robert De Niro henüz sevimsizleşmemiş ve Noodles rolüne hakkını veriyor.  Ennio Morricone’nin müziği epik boyutlarda! Jennifer Connelly ne şahane bir kadına ve oyuncuya dönüşeceğinin işaretini bu filmde vermiş.  Yakınınızda bir festivale gelirse kaçırmayın! Hem N.B. Ceylan’ın, filmine Bir Zamanlar Anadolu’da adını neden koyduğu üzerine konuşma konusu da çıkar.
Pazar sabahına yine farklı başladım. Herkesin koştuğu Haneke’nin filmini sonraya bırakıp, Paris Kültür ataşemiz Kalbiye Noyan’ın davetine katılıp Cannes kıyısında Fransız yönetmen ve yapımcılarla kahvaltı ettim.  Bu keyifli kahvaltıyı, keyifli bir film takip etti. Koreli yönetmen Hong Sangsoo’nun “Başka Bir Ülkede”sinin ilk bölümü müthiş komikti. Salon gülmekten kırılmadı ama ben uzun zamandır bir filmde bu kadar gülmemiştim. “Başka Bir Ülkede” (BBÜ)Güney Kore insanının ama özellikle erkeklerinin Batılı kadın karşısındaki davranışlarını, Koreli erkeğin ezikliğini, Batılı hayranlığını, cinsel açlığını, her Batılı kadını cinsel bir fırsat olarak değerlendirişini öylesine esprili bir dille anlatıyor ki! Tabii, bir Türk erkeği olarak Batılı kadınlar karşısında benzer duygular yaşamışlığım benim de var. Bu nedenle Koreli erkeklerin komik halleriyle salonu dolduran Batılı kitleden çok daha fazla özdeşleştim ve acınacak halimize görece daha fazla güldüm. Fakat film bir durumun varyasyonlarından oluşuyor ve baştaki komiklik ilk bölümden sonra giderek azalıyor. Bu filmin bir özelliği de başrol oyuncusu ve yönetmeninin Cannes’a en çok katılan isimler arasında yer alması. Yönetmen Hong Sangsoo’nun adına aşina olmayabilirsiniz ama Sangsoo’nın ana yarışmadaki 3. filmi bu. Yan bölümlere katılan filmleri de cabası. Oyuncu Isabelle Huppert ise festivale 2o kez katılmış, Altın Palmiye almış, jüri başkanı olmuş. Yine de BBÜ mütevazı, küçük ve hoş bir filmden çok öte değil. İlk bölümü dışında! O bölüm bir komedi başyapıtı!
Festivale bu akşam Abbas Kiarostami’nin “Aşık Biri Gibi” (Like Someone in Love)filmiyle devam edeceğiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com