TARİH: 6 Mart 2010
GAZETE/DERGİ: Birgün
Türkiye’de sosyal ve politik hayatta neler oluyorsa sinemada da o oluyor yani Kemalistlerle (ılımlı) İslamcılar savaşıyor. Olan bize oluyor çünkü birbiri ardına son derece kötü, misyon filmleri izliyoruz. “Eşrefpaşalılar”ın da “Veda” gibi bir kahramanı, bir kurtarıcı önderi var ve bu önder bir imam. Diyanet İşleri’nin yani devletin bir memuru bu imam, halkın vergileriyle maaşı ödenen biri ama filmdeki konumlandırılışı enteresan; bu imam sanki, vahşi Batı’da kasabaya dışarıdan gelen gözüpek yiğit ve yalnız bir kovboy. Kasabada ise devlet, asayiş hak getire. Kaosun hüküm sürdüğü bu garip kasabada tıpkı westernlerde olduğu gibi yabancıları sevmiyorlar. Hele bu yabancı devletin kolluk güçlerinden filan ise. Fakat yabancının sivil polis değil, sivil imam olduğu anlaşılınca işler değişiyor. Tabii bu sivil kelimesi ne anlama geliyor, bunu da herhalde birilerinin açıklaması lazım.
BU KEZ LİDER BİR İMAM
Bizde hükümet dışı kuruluşlara, sivil toplum kuruluşu deniyor. İmam hükümet dışı bir kuruluşun adamı olmadığına göre sivil değil. Ama sivilin bir de “asker olmayan” şeklinde kullanılışı var, o manada imam sivil. Bizim inanmamız istenen durum ise net: Devlet (cumhuriyet projesi diye de okunabilir) İstanbul’un, merkezindeki (Haliç civarında) bu kasabaya uğramamış. Mafya, semtte görünen tek güç, polisin esamesi yok, çocuklar okula gitmiyor ve en korkuncu: Din elden gitmiş! Cami altın kalpli bir hırsızın çalıntı eşya deposu ve de evi olmuş, çevresi bir çöplüğe dönüşmüş. Halk cumaya gitmeyeli kim bilir kaç yıl olmuş. Bu semtin sakinlerinin İzmir’in kabadayılarıyla ünlü Eşrefpaşa’sından olmaları da tesadüfi bir durum gibi gelmiyor. İzmir en az dindar ve en laik kentlerimizden biri. Yani cumhuriyet projesini simgeleyebilecek nitelikte bir kent. Film, tümüyle başarısız bulduğu bu projeye bir alternatif getiriyor. İzmir’i “düşman” işgalinden bir kez daha kurtarıyor. Bu kez lider Atatürk değil bir imam. Bu imamın Fethullah Gülen’e karşılık geldiği söyleniyor, Gülen’in İzmir’deki imamlık günleri hatırlatılarak. Öte yandan Eşrefpaşa, Recep Tayyip Erdoğan’ın semti Kasımpaşa’nın İzmir’deki karşılığı sanki. Ben açıkçası imamı fiziksel olarak Recep Tayyip Erdoğan’a da çok benzettim.
İşte bu imam, kasabanın mafyasını da, hırsızını da hizaya getiriyor, çocuklara okuma yazma öğretiyor (Atatürk’ün Kastamonu’da alfabeyi öğretmesini hatırlatıyor), camiye çeki düzen veriyor ve özelleştirmeci mantıkla hiçbir şeyi devletten beklememe doktrinini de hayata geçiriyor. Nasıl mı? Diyanet işlerinden ödenek istemek yerine mahalleli Kayserili bir tüccardan hibe olarak halı alıyor camiye. Diyanet İşleri de yakında özelleştirilecek mi acaba? İyi fikir olabilir gerçekten. Fakat burada liberal ve sadakacı mantık işbaşında. Sermaye hibe edecek, sadaka verecek ve böylece tahakkümünü de perçinleyecek. Sahi, Diyanet İşleri bütçeden aldığı devasa payı ne yapıyor? Bir camiye halı alacak gücü yok mu? İmam, Darwin’i filan da okumuş biri bu arada, atom-elektron ilişkisiyle Azrail’in öldürme faaliyetleri arasındaki kurduğu bağ parmak ısırtıcı (saçmasapan diye okunur). Ekmek çalan bir çocuğu bütün mahallenin öfkeyle kovaladığı, evlenme teklifi almayan genç kızların derhal kötü yola düşme egzersizlerine başladığı bu fantastik mahalleye bu fantastik imam yakışmış. Sivil toplumun, din ve din adamları çevresinde örgütlenerek ve sermayedarların vasiyetini kabul ederek asıl kurtuluşa ulaşacağını ileri süren bir misyon filmi “Eşrefpaşalılar”. Bunun için de alabildiğince gerçeği çarpıtıyor. Hiçbir inandırıcılığı olmayan karakterleri ve olay örgüsüyle yılın en kötü filmlerine şimdiden önemli bir aday.