TARİH: 12 Mayıs 2012
GAZETE/DERGİ: Birgün
İstanbul’un tabutuna çivi çakmak
İmre Azem (Balanlı) bu ilk uzun metrajlı belgeseliyle, İstanbul’un içinden geçmekte olduğu kentsel dönüşüm sürecini çok başarılı bir biçimde saptıyor.
Film Osmanlının son döneminden başlayarak İstanbul’un gelişimini anlatıyor. Gelişim belki uygun kelime değil çünkü 1950’lerden başlayarak bir şeyler fena halde ters gidiyor. Tramvay raylarının sökülmesi ve yolların otomobil kullanımına yönelik asfaltlanmasıyla bir seçim yapılıyor: Toplu taşımacılık yerine bireysel taşımacılık ve daha çok otomobil. Bu süreç hâlâ daha devam ediyor ve üçüncü köprüyle katmerlenerek sürecek gibi. İstanbul’un tabutuna çakılan çiviler bundan ibaret değil. Dünya Bankası emrediyor: Bir ya da iki kentinizi metropol yapın! Ve emir yerine getiriliyor. Bu İstanbul’un bir finans merkezine dönüşeceği ve hizmet sektörü için bir eleman deposu olacağı anlamına geliyor. Ayrıca da büyük bir pazar. Böyle bir finans merkezinin ihtiyaçları var: Yoksullar uzaklara sürülecek, şehir sınıfsal temelde keskin sınırlarla ayrılacak. Peki, evleri yıkılan yoksullar ne yapacak? Çocuklarını nasıl okutacak, 50-60 kilometre ötedeki iş bölgelerine nasıl ulaşacak? Yıkılan gecekonduları yerine kendilerine vaat edilen evlerin anaparalarını, taksitlerini neyle ödeyecek? Bu sorular devleti anlaşılan ilgilendirmiyor hiç. Peki, 2023’te 25 milyona ulaşması beklenen kentin insanları, hem de su havzaları işgal altındayken ne içecek? Nerede soluk alacak? Bütün bu sorular da cevapsız orda öylece duruyor. Ekümenopolis (her metrekaresi şehirleşmiş yerküre anlamına geliyormuş) bizi bu sorularla ve bir direnme çağrısıyla baş başa bırakıyor. İmre Azem (Balanlı) bu ilk uzun metrajlı belgeseliyle, kentimizin içinden geçmekte olduğu kentsel dönüşüm sürecini çok başarılı bir biçimde saptıyor.