TARİH: 18 Aralık 2010
GAZETE/DERGİ: Birgün
Antalya Film Festivali’nin organizasyon konusunda en başarısız olduğu yönü ulaşım. Hem Antalya içi ulaşım hem de Antalya’ya ulaşım. Konukların çoğu Antalya’ya getirildiğinde ‘Çakal’ filminin galası yapılmış, bitmişti. Sonrasında yakalamak ise şehiriçi ulaşımın zorluğundan dolayı çok güçtü. Böylelikle festivalin en ilginç filmlerinden birini seyretmeden İstanbul’a geri dönmüşüm, bunu ‘Çakal’ı seyredince anladım. Yazık olmuş, filme zamanında gereken önemi de verememişiz.
Çakal’ın aklıma ilk getirdiği şey, ‘Taksi Şoförü’ filmi oldu. İki film de benzer bir yöntem izliyorlar ve benzer yanları olan kahramanları anlatıyorlar. ‘Çakal’ın kahramanı, aynı zamanda filmin anlatıcısı konumunda; onun dış sesi bize olan biteni yorumluyor. Akın (İsmail Hacıoğlu) ağır derecede psikolojik sorunları olan bir tip. Taksi Şoförü’nün kahramanı Travis de Vietnam sendromundan, yani travma sonrası stres bozukluğundan muzdarip, topluma uyum sağlayamayan biriydi. Çakal’ın kahramanı Akın bir kopuş yaşayarak başlıyor filmdeki öyküsüne. Akın filmin hemen başında annesini kaybediyor. Ardından parasını çalarak, ustasıyla iplerini koparıyor. Hemen ardından da kız arkadaşına ipleri koparan bir teklifte bulunuyor: “Gel, gidelim buralardan!”
Nereye, ne yapmaya belli değil ama. Doğal olarak kız kabul etmeyince kadınlar film dünyasının tümüyle dışında kalmış oluyorlar (belli bir karakteri olmayan fahişe tipi dışında).
Babasıyla da zaten bir nefret ilişkisi içinde olana Akın’ın toplumun meşru kurumlarıyla, iş ve aileyle bağları baştan kopuyor zaten. Bundan sonra gidilebilecek tek yer var: Gayrı-meşru alem! Ve Akın babasına bitmek bilemeyen isyanını kanalize edecek bir yer olarak mafyayı buluyor. Akın’ın bir şiddet eylemi sırasında hatırladığı şey çok manidar: “babasının beyaz horozu”! Horozun erkekliği simgelediği çok açık, belki biraz fazlaca. Annesinin ölümünü, babasıyla yaptığı korkunç telefon konuşmasında öğrenen Akın’ın, annenin ölümünden babasını sorumlu tuttuğunu düşünebiliriz. Akın yani ‘Çakal’, babadan intikamını alacak almasına da bu mafya babası mı olacak yoksa gerçek babası mı, onu da seyredince görün.
Fakat filmi sadece ödipal karmaşa bağlamında ele almak , toplumsal bağlamı görmezden gelmemize neden olabilir. Ödipal karmaşadan psikopatlığa illa da geçeceksin diye bir şey yok. Buna imkân veren bir de ortam lazım. Akın’ların yaşadığı ortam böyle bir ortam. Yani gençlerin toplumsal hayata katılabilecekleri hiçbir sağlıklı zemin yok. Dindarlık, inananı da inanmayanı da etkisi altına almış, muhafazakâr bir yaşam dayatılmış. Annesi temizlikçi bir kadın, babası yoksulluğun hadım ettiği ve erkekliğini ancak ailesine şiddet uygulayarak yaşayabilen bir işçiyse, o delikanlının yapacağı ne var? Bizim eve gelen bir temizlikçi hanım var. Uyuşturucu kullanan oğlunu tedavi ettiremiyor çünkü devletin uyuşturucu tedavisine ayırdığı yatak sayısı sadece 24 adetmiş. Akın’ın uyuşturucuda çare arayan halini gördükçe bunları da düşündüm. Gençlik elden gidiyor, aile kurumu çöküyor ve bundan tarihimizin en dindar hükümeti sorumlu (Koray Çalışkan’ın Radikal’de bu konuda bir yazısı çıkmıştı, internetten bulup okuyun).
Ve ‘Çakal’ı seyredin! Erhan Kozan umarım yeni filmler çekecek desteği bulur.