TARİH: 4 Şubat 2012
GAZETE/DERGİ: Birgün
Naz machen
Ata Demirer farklı bir damardan gidiyor sinemada. Bu eski Yeşilçam’a daha yakın duran bir damar. İnsancıl ve pozitif mesajlar vermeye özen gösteriyor. Çok da başarılı tiplemeler yaratıyor. Eyvah Eyvah’lardaki Trakyalı tiplemesi ne kadar iyiyse, Berlin Kaplanı’ndaki Almancı tiplemesi de o kadar iyi. Filmin kahramanı Ayhan Kaplan ikinci kuşak bir Almancı. Başarısız bir boksör. Kaplan, “s” harfini Almanlar gibi “z” olarak okuyor (sebze değil zebze diyor mesela), Türkçe kelimeler aklına gelmediğinden yarı Almanca yarı Türkçe konuşuyor. Başlıktaki “naz machen” de Kaplan’ın filmdeki bir sözü, “naz yapmak” demek istiyor. Kaplan’ın bir de bizde artık pek kalmayan bir saflığı var. Trafikte şoförlerin birbirlerini radardan selektör yaparak korumaya çalışmalarını kafası almıyor mesela. Ya da yakın akrabalarının kendisini kazıklayacaklarını da ummuyor. Hoş, herhalde yakınlarını kazıklayan tipten dünyanın her yerinde vardır.
Ayhan Kaplan bir maçta verdiği sözü tutup nakavt olmadığı için tehdit altında kalıyor. Tam bu sırada Türkiye’den akrabaları çıkageliyor. Kaplan’ın da ortak olduğu bir arazi var. Akrabalar bu araziyi satmak, dolayısıyla bu deniz kıyısındaki bozulmamış cennete 5 yıldızlı bir otel kurulmasına müsaade etmek istiyorlar. Bu sayede büyük de para kazanacaklar. Ama Kaplan’a kazanılan para daha küçük gösterilecek…
Neyse her şey tatlıya bağlanıyor. Berlin Kaplanı başarılı Almancı tiplemesinin üstüne ne yazık ki fazla bir şey koyamıyor. Film yeterince komik ya da yeterince romantik (filmde bir aşk da var elbette) değil.
Kaderin garip bir tesadüfü Oscar’ın büyük adaylarından “Senden Bana Kalan”ı (The Descendants) Berlin Kaplanı ile aynı gün gördüm. İki filmde de başına aldığı darbeyle bilincini yitiren ikincil bir karakter vardı. İki filmde de deniz kenarında bir cennet köşesinin satılması söz konusuydu. İki filmde de buraya bir otel yapılacaktı. Ve iki filmde de bu kötü plan gerçekleşmedi. (Bu iki filmi seyrettiğim gün kafamı şiddetli bir şekilde çarptığımı, çarpmanın şiddetiyle yere düştüğümü de eklemeliyim. Emlak meselesine hiç girmeyeyim.)
Doğanın yok edilmesine karşı bir bilinç yükseliyor ama kapitalizm her yerde dünyayı hızla yok etmeye devam ediyor. Oscar adayı bir filmden, Berlin Kaplanı’na herkes aynı derdi anlatıyor. Sorun şu ki, hiç bir şey değişmiyor.