TARİH:  21 Haziran 2014
GAZETE/DERGİ: Birgün

Simon hem başka biri olmak ister hem de kendisi kalmak. Başarılı Olanlar kendisi gibi olmayanlardır, içi boş ama parlak bir imaja sahip olanlar çünkü insanlar başkalarında görmek istedikilerini görürler, gerçeği değil. 

Richard Ayoade, Birleşik Krallık’tan çıkan yeni parlak yönetmenlerden. İlk filmi Denizaltı (Submarine) epey övgü toplamıştı. Ayoade, Arctic Monkeys ve Vampire Weekend gibi “hip” gruplara çektiği müzik videolarıyla da tanınıyor. 

“Öteki”, Dostoyevski’nin ikinci romanını temel almış. Romanın kahramanı bir süre sonra tıpatıp bir benzeriyle karşılaşır. Kahramanın kendisi bir “kaybedenken”, ikiz görünümlüsü onun tam tersidir. Bu ikiz, aslının, kötü kalpli işbilir ve işbitirici bir kardeşi gibidir. Bu sıralarda sanki bir “ikiz gezer” (doppelganger) filmleri modası var. Birkaç hafta önce “Düşman” benzer bir ikiz temasını işliyordu. İstanbul Film Festivali’nde en iyi film seçilen Tayfun Pirselimoğlu’nun “Ben O Değilim”inde de bir karakterin tıpatıp bir başka benzeri vardı. Bu temanın bu dönemde özellikle popüler olmasının bir anlamı olsa gerek. Ama tabii önce bu tema bize ne anlatıyor, bu neyin metaforu? 

Ayoade’in filmi fakat belirli bir zamana ve belirli bir mekâna işaret etmiyor. Filmin masalsı bir dünyası olduğu söylenebilir. Ama karanlık ve Terry Gilliam’ın “Brazil”i gibi retro-distopik bir dünya bu. Dostoyevski gibi belirli bir toplumsal andan çok, kahramanın iç dünyasına odaklanmış yönetmen Ayoade. 

Kahramanımız Simon James (Jesse Eisenberg), aslında kahraman kelimesinin en uzağındaki tiplerden biri. Ağzıyla kuş tutsa, “salağa bak, ağzına kuş girmiş” denilen tiplerden. Başarıları fark edilmeyen, başarısızlıkları ise ayyuka çıkarılan biri. Bir yok-adam. İşinde sürekli aşağılanan Simon bir kıza âşık olur (Mia Wasikowska) ama tabii kızın ona yüz verme ihtimali yoktur. Bir süre sonra Simon’ın çalıştığı ofiste yeni bir memur işe alınır: James Simon (yine Jesse Eisenberg). Simon ile James birbirinin tıpatıp aynısıdırlar ama bu benzerlik kimsenin dikkatini çekmez, Simon’ın dışında… James zamanla Simon’ın dünyasını işgal eder. Onun araştırmalarına sahip çıkar ve sonunda onun âşık olduğu kızı da kendisine âşık eder. 

James sahiden var mıdır yoksa Simon’ın hayalinde canlandırdığı alter-ego’su (öteki beni) mudur? Tabii ki birinci seçenekten pek bir yere gidilemez. Simon hem başka biri olmak ister hem de kendisi kalmak. Başarılı olanlar kendisi gibi olmayanlardır, içi boş ama parlak bir imaja sahip olanlardır, çünkü insanlar başkalarında görmek istediklerini görürler, gerçeği değil. “Cilalı imaj devri’nde Simon gibilere (çekingen, çalışkan, alçakgönüllü, nazik) yer yoktur. James ise bütün cehaletine ve tembelliğine rağmen gemisini yürüten kaptan olacaktır. James, işini bilen memurdur. Simon hem kendisini değerli görür, hem de her şey ona “sen değersizsin” diye haykırır. Bu tip parçalanma hikâyeleri yeni değil, Dostoyevski’nin romanının yeni olmadığı gibi. 1980’lerde bütün dünyada aşağı yukarı eşzamanlı başlayan ve Can Kozanoğlu’nun adını koyduğu cilalı imaj devri belki de seri kurban üretimine geçti. Kişilik parçalanmaları ve paranoya belki de zamanın ruhunu yansıtan şey. Bütün bu filmlerin eşzamanlı ortaya çıkmaları belki böyle bir duruma işaret ediyor. 

“Öteki” başarılı bir atmosfer kurmuş ve iyi oynanmış bir film. Sonunun muğlaklığı kafa karıştırıcı. Bir de bazen, “biz bu filmi görmüştük” duygusu uyandırıyor. Ama yine de görmeye değer. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com