Tarih 14 Haziran 1995 Çarşamba

 Gazete/Dergi: Siyah Beyaz, Derleme

Sinemada korumacılık son yılların en çok tartışılan konularından biri Avrupa sinemasının içinde bulunduğu bunalımı nasıl aşacağı konusunda her kafadan bir ses çıkıyor.

Fransız Yeni Dalga sinemasının önde gelen oyuncu Jeanne Moreau, Newsweek’te kendisiyle yapılan röportajda şunları söylüyor: ‘Kimse Fransızları Amerikan filmlerini seyretmeleri için zorlamıyor. Seyirciler, muhtemelen hayal kırıklığına uğradıklarını için Fransız filmlerini seyretmeyi reddediyor. Yeni Dalga sırasında Godard, Truffaut, Chabrolgibi Fransız yönetmenler farklı bir film yapma biçimi geliştirerek seyirciyi çekmeye çalıştılar. Büyük bir yıldızın merkezinde yer aldığı hikaye anlatma tarzını reddettiler. Artık yeni dalganın dahi yönetmenleri yok. Şimdi seyirciyi sinemaya çekmek gibi bir derdi olmayan bir cüce sinemacılar kuşağı ile baş başa kaldık.’

‘…Fransız sineması piyasada rekabet etme güdüsünü tümüyle yitirmiş, devletçe desteklenen bir sinemadır. Zaten artık yerel sinema diye bir şey kalmadı Uluslararası bir sinema piyasası var ve Avrupa’nın bütün yerel sinema endüstrileri sorunlu.’

‘Bazı Fransız yapımcılarının temel sorunu devlet desteği almak haline geldi. Utanç verici bir durum bu. Yapımcılık yeteneği olmayan birtakım insanlar bu sayede yapımcı oldular. Yapımcılık gerçek bir meslek ve bir sanattır.’

 Avrupa Sinemasının korunmasına karşı çıkanların başında elbette ABD geliyor. GATT görüşmelerinde ABD görsel-işitsel eserlerin (sinema filmleri, televizyon dizileri, vb.) herhangi bir ürün gibi değerlendirilmesi gerektiğini savundu. Serbest piyasa koşullarının gerçekleşebilmesi için devlet desteğinin ve yerli filmlerin kotalarla korunmasının kaldırılmasını istedi.

Avrupa ülkeleri ise kültürel konulara ABD’yle Avrupa arasındaki eşitsizliğin düzeltilmesi ve Avrupa sinema ve televizyonun kurtarılması için ayrıcalık tanınmasını istiyor. Görüşmeler bu konularda uzlaşma sağlanamaması üzerine geçen yıl ertelenmişti. Bu yıl Amerika yine atakta ve bu kez Almanya ve İngiltere de ABD’nin görüşüne yakınlaşmış. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu’nun Brüksel’de yaptığı toplantının ardından İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci AB Başkanı Jacques Santer’ye bir öneri götürdü. Guardian gazetesi bu konuda Bertolucci ile bir röportaj yaptı: 

Öneriniz neydi?

BB- Avrupa sineması ölüyor ve bir şey yapılmazsa 2000 yılını çıkaramayabilir. Korumacılığın modası geçti, bugünlerde uygulanması mümkün değil, serbest ticaret açısından pratik de değil. O zaman kendi kendime ‘başka bir şeyler yapmalıyız’ dedim.

 Yalnızca kendimizi savunmaya çalışacağımıza saldıralım. Yalnızca kendimizi savunmaya çalışacağımıza inisiyatifi ele alalım. Neden şu Avrupa sinemasının yalnızca yüzde bir pay sahibi olduğu ABD piyasasına girmeye çalışmıyoruz? Neden Amerikalı seyircilere değişik kültürleri anlatan başka film biçimlerini öğretecek yapımlara büyük paralar yatırabilecek büyük bir Avrupa ülkeleri arası dağıtım şirketi kurulmasın?  

Modern turizm tamamen diğer kültürleri keşfetmek ile ilgilidir. Avrupa modası ve yiyecekleri kaliteleri sayesinde Amerika’da başarılı. Satış bürolarına promosyon ve reklama ve nihai olarak mutlaka karşılığını veren kaliteye yatırım yapılmalı. Ve New York veya California’da sık sık düzenlenen, beş para etmez Fransız, İtalyan, İspanyol ve Belçika sinema haftalarına para harcamaya son vermeli.

Bu girişimi kim finanse edecek hükümetler mi yoksa özel yatırımcılar mı?

BB- İkisi de. Katılmaya isteği ve gücü olan özel yatırımcılar, AB bünyesinde kültürel amaçlar için tahsis edilen fonlar ve belki Avrupa’da gösterilen ABD filmlerinin karlarından küçük ve zararsız miktarda alınacak vergilerle oluşturulan fonlar da. Bütün bunlar Avrupa sinemasını ABD’de tanıtacak bir Avrupa fonu oluşturacak.

ABD film pazarına girilebileceğine inanıyor musunuz?

BB- Bunun ne kadar zor olduğunu, deneyimlerimden biliyorum. Görsel işitsel ürünler ABD’nin ikinci veya üçüncü büyük ihraç kalemi. Amerikalılar pazarlarını koruyorlar ve dış pazarlara yayılmak konusunda bitmek tükenmek bilmez bir çaba içindeler. Ama kendi pazarları söz konusu olunca katı bir korumacılık uyguluyorlar.

 ABD’nin büyük kentlerindeki bir iki sinemada bir Avrupa filminin gösterilmesi görece kolay. Ama bu fazla anlam taşımıyor. Ama ABD çapında dağıtım yapmak, olağanüstü pahalı. Dağıtımcılar bir Avrupa filmi için bu riski göze almıyorlar çünkü Amerikalılar hemen hemen yalnızca Amerikan filmlerine gidiyor.

 Benim filmlerim bile İngilizcedirler ve epik unsurlar içerirler, sınırlı dağıtım olanakları buldular. 50 milyon dolar kazanan -bir Avrupa filmi için çok büyük bir miktar- ‘Son İmparator’ hariç. Ama sonra kendinizi yeniden başlangıç noktasında buluyorsunuz. ‘Çölde Çay’ ve ‘Küçük Buddha’ ise deneysel filmler ölçüsünde dağıtıldılar.

Sinema ağırlıklı olarak bir Amerikan uğraşı ve sanatı olursa ne olur?

BB- Amerikan sinemasının en güçlü olması, en iyi olduğu anlamına gelmiyor. Sinemanın karşılıklı bağımlılık ve etkileşim içinde olduğuna inanıyorum. Hollywood’un kurucularının yarısından çoğu Alman ve Orta AvrupaIıdır. Birçok Amerikan filmi, Avrupa filmlerinin yeniden yapımıdır. Amerikan sineması, Avrupa sinemasından çok şey almıştır.

Önerinizin bir sonuç vereceğini inanıyor musunuz?

BB- Eğer Brüksel’deki hava bir anlam ifade ediyorsa, evet. Ama daha bir Avrupa ülkeleri arası dağıtım ağının olmadığını ve Avrupa filmlerinin, Avrupa içinde bile dağıtılamadığını düşününce, kuşkuya düşüyorum. Farklı sinematografik kültürlerin kendilerini ifade etme hakları var. Amerikan sinemalarının dünyada tek sinema olması kabullenilebilecek bir şey değil. Amerikan filmlerinin dünya üzerindeki hegemonyası korkunç bir tek kültürlülüğe, bir tür kültürel totaliterliğe gidiş demektir. Böyle bir gelecek, benim için öldürücü bir sıkıntı demek.

 Avrupa sinemasının sonsuza kadar korunamayacağını düşünenlerden biri de AB’nin Kültür Komisyonu Başkanı Marcelino Oreja. Reuters’in haberine göre Oreja, Avrupa televizyonlarında Amerikan filmlerine uygulanan kotaların 8 ile 10 yıl arasında kaldırılmasını önerecek.

 AB kültür komisyonunda tartışılan konular arasında televizyon kanallarının gelirlerinin bir bölümünü Avrupa yapımlarına ayırmaları ve bir Avrupa yatırım Bankası’nın destekleyeceği sektör garanti fonu oluşturulması bulunuyor.

 Avrupa’yla Hollywood arasındaki mücadele geçtiğimiz günlerde Time dergisine de kapak oldu. Time’ın haberine göre, Amerikan filmleri Avrupa pazarının yüzde 75-80’ini ele geçirmiş durumda. 1980’lerin başındaki 600 milyon Avrupa filmi seyircisi günümüzde 100 milyona düşmüş durumda. Amerikan filmleri izleyen seyirci sayısı ise 450 milyon dolaylarında sabit kalmış. Almanya’da yılda yaklaşık 100 film yapılıyor ama bunların üçte biri hiçbir zaman gösterilme şansı bulamıyor. Amerikan sineması Alman piyasasının yüzde seksenine hakim. Çok konuşulan yardım meselesinde de rakamlar ilginç: ‘Jurassic Park’ın yapım ve tanıtım masrafları Alman sinemasına verilen toplam destekten (115 milyon Dolar) daha fazla.

 Fransa’da durum biraz daha iyi. Ama 1994’te Fransız filmleri piyasada sadece yüzde 27’lik bir pay elde etmiş. Fransa sinema endüstrisini en çok destekleyen ülke. Esirgedikleri tek destek, kendi filmlerini izlemek. Fransa’da sinemaya verilen destek 416 milyon Dolar. Fransa’yı 157 milyon Dolarla İtalya, 115 milyon Dolarla Almanya izliyor. Destek konusu Sinan Çetin’in de çabalarıyla Türkiye’de tartışma konusu. Anlaşılan Hollywood’un tehdidi altındaki Avrupa sineması devlet desteğinden vazgeçemeyecek ama yalnızca devlet desteği ile de kendini kurtaramayacak. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com