TARİH: 9 Eylül 2005
GAZETE/DERGİ: Birgün
Galiptir bu yolda mağlup
‘Aşk Yazım’ filmi iki genç kız arasında yaşanan lezbiyen ilişkiden yola çıkıyor. Film, sınıfsal farklılıklar içeren aşklara da asla güvenilmemesi gerektiğini hatırlatıyor.
Orijinal Adı: My Summer of love Yönetmen: Pawel Pawlikowski Oyuncular: Nathalie Press Emily Blunt, Paddy Considine, Dean Andrews Türü: Dram Ülke: İngiltere
Yabancı basında çıkan eleştirilere bakılacak olursa “Aşk Yazım” neredeyse bir başyapıt.
O kadar da değil! Tamam, filmin bazı erdemleri var ama kusurları da bol. Bir defa ne o “belgeselmiş gibi” yapan kamera? Sanki acar bir muhabir olay mahallinden bildiriyor, kamera sallanıyor, ileri geri zoom’lar yapıyor, şu bu… Bazen başarılı olabilen bir üslup ama bu filmde fazla zorlama bir intiba uyandırdı bende.
Hikâye de bir romandan uyarlanmış olmasına rağmen bir ayrıntı ya da arka plan zenginliği içermiyor. Kahramanların ne motivasyonları net ne de o noktaya nasıl geldikleri. Temelde üç karakter var. Mona (Natalie Press) ve abisi Phil (Paddy Considi ne) küçük bir kasabada yaşıyorlar. Phil hapiste yatıp çıktıktan sonra değişmiş, serseriliği ve şiddete olan eğilimini geride bırakmış.
Dahası koyu bir Hıristiyan olmuş. Üst katında oturdukları ve işlettikleri pub’ı da bir tür tapınağa dönüştürmeye karar vermiş. İşin garibi, bu küçücük yerde Mona dışında kimse Phil’in dürüstlüğünden şüphe etmiyor. Büyük peygamberler bile sümüklü çocukluklarının bilindiği kentlerde peygamberliklerine insanları inandırmakta güçlük çekmişken, kasabayı terörize etmiş Phil çevresine hatırı sayılır bir kitle toplamakta zorlanmıyor. Derken, Mona beyaz atlı prensesine yani Tamsin’e (Emily Blunt) rastlıyor. Tamsin çok zengin bir ailenin kızı ve öğrenci.
Yaz tatilini geçirmek için ailesinin malikanesine gelmiş ama okulla sorunları olduğunu söylüyor. Sanki okula geri dönmeyecekmiş izlenimini veriyor Mona’ya. Mona’nın bir şarkıcı tarafından cinsel olarak sömürülüp bir kenara atılışını oldukça şematik bir sahnede görmüştük daha önce.
Erkeklerden ağzı yanan Mona, Tamsin’in ilgisine kayıtsız kalmıyor ve bir aşk başlıyor sınıfsal açıdan çok farklı yerlere ait iki kız arasında, Mona çok dürüst ve açık bir kızken, Tamsin Freud’dan, Nietzche’den söz eden biraz soğuk ve burnu büyük bir tip. Ama Tamsin’in kendisiyle dalga geçmesi Phil’in yobazlığından sıyrılmasının da başlangıcını oluşturuyor ki bu süreç de çok fazla hızlı gelişiyor. Finalde Mona herkesten yediği kazıklara rağmen yıkılmadım ayaktayım” ve de hatta “galiptir bu yolda mağlup” ifadesiyle yoluna devam ediyor ki bu da fazla klişe bir sahne, E, peki erdemleri ne diyecek olursanız bu filmin, oyuncular iyi, yobazlığı eleştiriyor ve sınıfsal farklıklar içeren aşklara asla güvenilmemesi gerektiğini hatırlatıyor.