Tarih: Ekim 2016

Gazete/Dergi: Milliyet Sanat 

Pedro Almodovar deyince illa ki aşırılık geliyor insanın aklına. Ya gözyaşı, ya kahkaha ya da bazen ikisini birden bekliyor seyirci. Olmadı, ölümcül tutkular söz konusu olmalı. “Julieta” da bu aşırlıkların hiçbiri yok. “Julieta” son derece kontrollü, son derece ölçülü bir film. Ve belki de bu kadar ölçülü olduğu için film bittiğinde tanıdığım ilk kişiye sarılmış ağlarken buldum kendimi. Film beni ağlatmaya çalışsaydı muhtemelen başaramayacaktı. Ağlatmaya çalışmadığı için ağlatmayı başardı. 

“Julieta”, aşk, kayıp, suçluluk duygusu, aldatma, annelik ve çocukluk, kısacası hayat üzerine. Filmi Wroclaw’daki, Nowe Horyzonty yani Yeni Ufuklar Film Festivali’nde, Cannes’da yarışan diğer birkaç filmle birlikte izledim. Ne işlevsiz ailelerin ipliğini pazara çıkaran Romen filmleri “Bacalaureat / Mezuniyet” (Cristian Mungiu) ve “Sieranevada” (Cristi Puiu), ne kentsel dönüşüme kahramanca direnen bir kadını anlatan Kleber Mendonça Filho imzalı “Aquarius”, ne Park Chan Wook’un tarihsel kara film denemesi “The Handmaiden / Hizmetçi”, ne Dardenne Kardeşler’in “La fille inconnue / Bilinmeyen Kız”, ne Xavier Dolan’ın Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan filmi “Juste la fin du monde” ne de bu yıl Cannes’da eleştirmenlerden Cannes tarihinin en yüksek notunu alan “Toni Erdmann” beni “Julieta” kadar etkiledi. “Julieta” kanımca kusursuz bir film. Ne eksiği ne de fazlası var. Böylesi bir filme az rastlandığı kanısındayım. Ama gelin görün ki “Julieta” Cannes’dan eli boş döndü, hiç ödül alamadı. Sadece öyle olsa neyse. Eleştirmenler de filmi orta karar buldular. Seyirci açısından ise Almodovar’ın İspanya’daki en başarısız filmleri arasına girdi. 

SAF DRAM 

“Julieta”, talihsiz bir zamanda vizyona çıktı. Panama belgeleri açıklandığında, Almodovar’ın da adı bu vergi kaçırma skandalında geçiyordu. Almodovar sorumluluğunu üstlendi ama yetmedi. Seyirci “Julieta”dan uzak durdu. Gerçi belki skandal olmasa da film çok büyük seyirci rakamlarına ulaşmayacaktı. Çünkü dediğimiz gibi, bu aşırılıklardan arınmış, kontrollü bir film. Almodovar’dan beklenen bir film değil tam olarak. Almodovar, “Julieta” öncesindeki filmi “Los amantes pasajeros / Aklımı Oynatacağım”, “hafif, çok hafif bir komedi” olarak tanımlamıştı ve film hakikaten de öyleydi. Film, gişede büyük başarı kazanmıştı. 

Almodovar, “Julieta” için ise “saf dram,” diyor. Hemen ardından da diğer filmlerinin ‘saf’ olmadıklarını söylemek istemediğini, bu filmde kendini daha fazla sınırladığını anlatıyor. Kendi üslubunun alışılagelmiş kimi ögelerini ayıklamış: “Kimse şarkı söylemiyor, kimse sinema üzerine sohbet etmiyor ve mizah yok. Provalarda bazen komik bir cümle ortaya çıkıyordu ve bu oyuncuları da rahatlatıyordu. Ama kendimi zorlayarak bunları filme sokmadım. Mizaha yer olmadığına karar verdim. Bu kadar acı bir hikâyeyi anlatmanın en iyi yolunun bu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, 20. filmimde böyle bir değişiklik yapmış olabilmem fantastik bir şey.” 

MAKYAJLA ELDE EDİLEMEYENLER 

Julieta”nın senaryosunun temelinde Nobel ödüllü Kanadalı yazar Alice Munro’nun üç öyküsü var. Almodovar başta filmini İngilizce çekmeyi ve başrolü Meryl Streep’e oynatmayı düşünmüştü. Meryl Streep, ana karakter Julieta’nın üç ayrı yaş dönemini canlandıracaktı. Bu proje gerçekleşmeyince Almodovar filmin mekanını İspanya’ya almaya karar vermiş. Baştan beri çok ısınamadığı makyajla oyuncuyu yaşlandırma ya da gençleştirme fikrinden de vazgeçmiş. Böylece Julieta’nın gençliğini ve yaşlılığını iki farklı oyuncunun Adriana Ugarte (genç Julieta) ve Emma Suarez’in (yaşlı Julieta) oynamasına karar vermiş. Almodovar şimdi bu fikrinin çok doğru olduğunu düşünüyor: Bir oyuncuyu makyajla yaşlandırmak hiçbir zaman işleyen bir şey değil. Makyaj ne kadar gerçekçi olursa olsun, yaşla gelen bir şey var ki onu yansıtabilmek mümkün değil. Tecrübenin, yaşamışlığın getirdiklerini makyajla elde edemiyorsunuz.” 

Adriana Ugarte, modayı konu alan bir TV dizisinin çok ünlü oyuncusu. Fakat Almodovar, Ugarte’yi TV’de seyrettikten sonra filmine seçmemiş. TV’nin oyuncular için iyi bir medyum olduğuna inanmıyor. “Zavallıcıklar, o kadar kısa zamanda iş çıkarmak zorundalar ki yeteneklerini göstermelerine imkân yok!” diyor. 

Almodovar, filminin özellikle bu dönemi yansıtmak gibi bir iddiasının olmadığını ama dönemin ruh hâlinin de elbette filmine sızdığını söylüyor. “1980’lerde çok daha farklı bir ruh halimiz vardı. Her şeyin çok daha umutlu, çok daha özgür olduğu zamanlardı. Julieta karakterinin gençliği de o dönemi yansıtıyor. O dönemde genç bir kadın, yeni tanıştığı bir erkekle trende yatmak isterse yatardı. Bugünün gençliği için aynı şeyleri söylemek zor. Adriana Ugarte’ye verdiğim kötü eğitim bu yöndeydi. Yani ona ’80’lerin bir genç kadını gibi davranmayı öğrettim.” 

Almodovar oyuncularından ayrıca daha içe dönük, daha dingin bir tarz talep etmiş. Komik cümleler olmadığı gibi, göz yaşları, duyguların açık dışavurumu da yok filmde, Almodovar oyuncularından hem döneme hem de psikolojiye dair kitaplar okumalarını da talep etmiş. Mesela Suarez’den okumasını istediği kitap yas ve kayıp üzerine Joan Didion’un “Büyülü Düşünme Yılı” olmuş. 

KAYIP İSPANYA’DAKİ ÖZGÜRLÜK 

Almodovar filmin kahramanı Julieta gibi kayıplar yaşamış son dönemde. Ama belki de en önemli kayıp, İspanya’nın özgürlüğüne dair olanı. Almodovar ilk dönem filmlerini bugünün İspanya’sında gerçekleştiremeyeceğini düşünüyor. “Bugün ‘Katolik duyarlılıklara saygı’ diye yeni bir şeyle karşı karşıyayız. Halkın dini duyguları çok kolay rencide olabiliyor ve büyük bir tepkiyle karşılaşabiliyorsunuz. ‘80’lerde böyle bir şey yoktu.” Tabii İspanya’nın durumu dünyanın halinden bağımsız değil. Bütün dünya daha fazla içine kapanır, İngiltere AB’den çıkar ve sağ her yerde yükselirse İspanya’da da durum değişiyor. 

Filmin sırlarını çok açık etmeden konusundan söz etmek de isterim. Filmin temel teması kayıp ve kayıp karşısında yaşanan duygular diyebilirim. Bu duyguların başında elbette suçluluk ve öfke geliyor. Julieta’nın sevgilisi ve kocası olacak olan Xoan’la yakınlaşmasının arka planında bir kayıp ve suçluluk duygusu var. Ve bu kayıp ve suçluluk duygusu yeni olaylarla da tazelenerek sürüyor. Julieta nin kızına bıraktığı miras da bu: Suçluluk duygusu. Julieta babasını Alzheimer’lı annesini annesini aldatmakla suçlarken, kendisi de benzer bir şekilde davranıyor aslında. Xoan’la ilk seviştiğinde Xoan evli ve karısı komada. Julieta yine belki farkında olmadan hayatında bir davranış biçimini tekrarlıyor. Xoan’ın karısının yanı sıra birlikte olduğu bir kadın daha var: Ava. Evin hizmetçisi, Julieta’yı bu ilişki konusunda bilgilendiriyor ve uyarıyor daha en başta, ama Julieta dinlemiyor. Julieta, film boyunca iki erkekle birlikte oluyor ve bu iki erkeğin de daha önce birlikte oldukları kadın Ava. Bunun bir anlamı olsa gerek. 

Almodovar, Munro’nun karakterleri hakkında şöyle söylüyor. ”Hikayeleri bitirdiğimde, o karakterleri tanıdığımı sandığımdan çok daha az tanıdığımı fark ediyorum. Bu, benim için iyi bir şey.”

Almodovar’ın Munro’nun hikayelerine çok da sadık kalmadan perdeye taşıdığı Julieta da böyle biri. Onu, başta tanıdığımızı sandığımızdan çok daha az tanıdığımızı fark ediyoruz film bittiğinde. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com