TARİH: 7 Mart 2015
GAZETE/DERGİ: Birgün
Bu yıl Cannes’da ana yarışmada yer alması en çok tartışılan film, Damian Szifron’un ‘Asabiyim Ben’ (Wild Tales) adlı filmiydi. Arjantinli Yahudi yönetmen daha önce televizyona yaptığı ticari işlerlerle biliniyordu. Bir kara komedi denilebilecek Asabiyim Ben bu niteliğiyle de tipik bir Cannes filmi değildi. Cannes’a gülmeye gelmez insanlar. Sonuçta filmi kimleri çok beğendi, kimileri fazla hafif buldu. Film ödül töreninden eli boş döndü ama gişede tam bir zafer kazandı. Arjantin sinema tarihinin en çok izlenen filmi oldu bile şimdiden. Szifron ticari yeteneğini kanıtladı. Filmin sanat sinemasının mabedine yakışıp yakışmadığı tartışması ise artık geride kaldı.
6 KISA FİLM BU FİLMDE
Asabiyim Ben, 6 kısa filmden oluşuyor. Filmlerin öfke ve intikam teması dışında birbirleriyle ilişkileri yok. Bu tip filmlere portmanto film deniliyor. Portmanto filmlerin temel sorunu genelde aynıdır. Bölümler arasında nitelik farkları vardır, kimi çok iyiyken, kimi hafif kaçar; kimini seyredip unutursunuz, kimi aklınıza takılabilir. Genellikle de farklı yönetmenler tarafından çekilen kısa filmlerden oluşur. Asabiyim Ben’in avantajı, tek bir yönetmenin filmlerinden oluşması. Filmler arasında nitelik farkları az. Fakat ne yapılırsa yapılsın, portmanto filmler sonuçta kısa filmlerin toplamından öteye fazla gidemiyorlar. Bu, benim için şu duruma benziyor: Mezeleri tattıktan sonra, ana yemeği yemeden masadan kalkmak. Doyurucu olmasına doyurucu, ama tam anlamıyla bir uzun metrajdan söz etmek de mümkün değil.
FİLMDE YER ALAN FIKRA
Filmlerin bazıları fıkra gibi. Özellikle, sevmediği herkesi aynı uçağa toplayan adam hikâyesi, finalindeki espriyle bir fıkra etkisi yapıyor. Keza
otoyolda kapışan iki şoförün hikâyesi de öyle. Kimi öykülerde sınıfsal bir öfke var. Otoyol kapışanlarında olduğu gibi, garson kızın ve aşçı kadının tefeciye öfkesinde bu sınıf öfkesi bariz biçimde görülüyor. “Üç Maymun”dan, pardon Zeki Demirkubuz’un çekmekte olduğu filmden, pardon Yılmaz Güney’in “Baba” adlı filminden arak bir çıkış noktası olan trafik kazası filmi için de aynı durum geçerli. Söz konusu kısa filmde, zengin bir adamın oğlu arabasıyla birine çarpıp öldürür. Zengin baba, bahçıvanından suçu üstlenmesini ister. Bu kısa filmin komediye en uzak bölüm olduğunu da söylemek mümkün.
BANA YAKIN GELEN ÖYKÜ
İki de bir arabası çekilen adamın öyküsü bana en yakın gelen öyküydü. Bir keresinde arabamı, çekildiği otoparktan, cezasını ödemeden kaçırmışlığım vardır. Hâlâ gururla hatırlarım. Haklıydım. Asabiyim Ben’in en beğendiğim bölümü ise sondaki Yahudi düğünü hikâyesi. Bu aynı zamanda filmin en uzun bölümü. Bu kısa filmde, yeni evlendiği erkeğin, düğündeki davetlilerden biriyle ilişkisi olduğunu öğrenen gelinin öfkesi anlatılıyor. Bir karakter çizmeye en çok yaklaşan bölüm bu. Gelini canlandıran kadın oyuncuya bayıldım. Ve keskin sirkenin küpüne yeterince zarar verdiğini anlayıp durmayı bildiği, küpü kırılmadan kurtarmayı bildiği tek öykü de bu. Belki de bu final erkek olduğumdan hoşuma gitmiştir.
Sonuçta Asabiyim Ben keyifle izlenen, çok profesyonelce yapılmış bir film. Evet, sanat sinemasından çok ticari sinemaya yakın duruyor. Ama eğlendiriyor. Pişman olmazsınız.