TARİH: 28 Şubat 2015
GAZETE/DERGİ: Birgün
Ben Boyhood’un kazanmasını tercih ederdim. Ama Birdman de sonuçta American Sniper’ın yanında ehveni şer sayılır. Şer derken, abartmayalım, kötü bir film değil Birdman. Oyunculuklar çok iyi bir defa. Görüntü yönetimi çok iyi. Müziği bir Hollywood filmi için orijinal. Ama Birdman oldukça yüzeysel bir film aynı zamanda. Inarritu’nun diğer filmlerinde de aynı duyguyu yaşamışımdır. Şok etkisini ya da kurgusal cambazlıkları falan çıkarınca elinizde gayet vasat bir öykü, derinliksiz karakterler kalır. Bu kez de durum farklı değil.
Tek planmış gibi…
Birdman, Hollywood’un bencil, acımasız, rekabetçi, narsisist ve de hatta şizofren yıldız eskilerine bir güzelleme. Hollywood’da bazı yıldızlar yaşlanınca kırpılıp kırpılıp Broadway oyuncusu oluyormuş. Baş döndürücü temposu, hiperaktif kamerası ve oyuncularıyla Birdman seyircisini ambale etmeyi hedefliyor sanki. Baş dönmeniz geçince pek de dişe dokunur bir hikâye izlemediğinizi fark ediyorsunuz. Filmin büyük bölümünün tek planmış gibi olduğunu da belirteyim. Yani sanki hiç kesintisiz akıyor gibi film. Ama tabii öyle değil işin aslı.
Konu kısaca şöyle: Riggan (Michael Keaton) Birdman adlı süper kahraman filmleriyle ünlenmiş 60’larında bir Hollywood yıldızıdır. Birdman filmleriyle popüler olmasına ve cukkayı doğrultmasına rağmen prestijli bir oyuncu olamamıştır. Ayrıca yaşlandığı için ünü de sönmektedir. Riggan hem prestij kazanmak hem de yeniden adından söz ettirmek için parayı bastırıp Broadway’de bir oyun sahnelemeye kalkar.
Bu sırada en az kendisi kadar bencil, riyakâr ve acımasız başka oyuncularla (başta Edward Norton’un canlandırdığı Mike Shiner olmak üzere) istişare eder, kızı Sam’le (Emma Stone) dalaşır, eski karısıyla kavga eder, donla sahneye çıkar; ya geri zekâlı ya ukala dümbeleği ya da kaleminden kan damlayan eleştirmenlere kendini beğendirmeye çalışır, filan falan.
Oyunculara değinenler
Bu yıl yaşlanan oyunculara değin birkaç film gördük, en iyisi Assayas’ın “Sils Maria”sıydı. Birdman, o filmle birçok açıdan akrabalık taşıyor ama o kadar iyi değil. İki film de Hollywood blockbuster’ında oynamanın prestij kaybetmek demek olmadığını farklı biçimlerde gösteriyorlar. Birdman’in sorununu filmde geçen bir diyaloğa gönderme yaparak anlatmaya çalışayım. Mike Shiner’ın oyunda yer almak istediğini duyduğunda Riggan’ın avukatı ve yapımcısı sevinçten uçuyor ve eleştirmenlerin Mike Shiner’ı “yüzüne boşalmak isteyecek kadar çok sevdiklerini” söylüyor. Demek ki Amerika’da eleştirmen-oyuncu ilişkisi böyleymiş, seven eleştirmen sevdiği oyuncunun üstüne boşalmak istermiş. Valla Inarritu da bizi, eleştirmenlerin Mike Shiner’ı sevdikleri gibi seviyor galiba. Filmi seyrettikten sonra hem eleştirmen hem de seyirci olarak kendimi, Inarritu’nun “sevgi gösterisine” maruz kalmış gibi hissettim. Ama içimden hiç de “yarabbi şükür” demek gelmiyor. Daha çok, çokbilmişliğin ve gösterişçiliğin erdemli bir şey olmadığını söylemek isteği duyuyorum.