TARİH:  5 Ağustos 2006

GAZETE/DERGİ: Birgün

Zanzibar’ın ıssız film festivali 

Cüneyt Cebenoyan, binlerce kilometre yol katederek Zanzibar’a gitti ve 9. Uluslararası Film Festivali’ni yazdı. 

9. Uluslararası Zanzibar Film Festivali yani kısaca ZIFF 14-27 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşti. Zanzibar deyince muhakkak ki nereden söz ettiğimi anlamayanlar çıkacaktır. Zanzibar 1964’te Tanganika’yla birleşerek Tanzanya’yı oluşturan, Madagaskar’ın kuzeyinde yer alan küçük bir ada. Aslında Tanzanyalılar Zanzibar deyince Pemba ve Unguja adalarından oluşan bir takımadayı (arşipel) anlıyorlar. Ama yabancılara göre Zanzibar demek Unguja demek. Zanzibar Osmanlı’yla, Arap ülkeleriyle de tarihsel bağları olan bir ada. Osmanlı köle alırmış Zanzibar’dan ya da Osmanlı’nın verdiği adıyla Zengibar’dan. Açıkçası Zanzibar’ı mı yoksa Zengibar’ı mı kullanmak gerektiğine karar veremedim. İkisini de bilmekte yarar var. Zengibar bana yok olmakta olan bir sözcük gibi geliyor. Korumak için bir neden de göremiyorum. Sonuçta kendileri dahil bütün dünya Zanzibar sözcüğünü kullanıyor ve çeşitli Türkçe kaynaklarda Zanzibar dendiğini de gördüm. Zanzibar’ın bir de kısa versiyonu var: Zenji yani okunuşuyla Zenci! Evet Türkçe deki “zenci sözcüğünün kaynağı da bu! Köle ticaretinin merkezi Zanzibar’a kısaca Zenci de dendiği için Osmanlı Zanzibar üzerinden getirilen Afrikalı siyahlara zenci demiş. 

Sinema salonu olmayan kent 

Sizlere ne kadar güzel filmler seyrettiğimi anlatmayı çok isterdim ama maalesef durum pek parlak değildi. Uluslararası Zanzibar Film Festivali’nin en büyük özelliğinin ‘sinema salonu olmayan bir kent olan Stone Town’da (Taş Kent) gerçekleştirilmesi olduğunu söylersem bir fikir edinmiş olursunuz. Film gösterimleri dvd’den ya da betamax’tan yapılıyor ve iki mekânda gerçekleşiyor. Birincisi ‘Eski Kale’nin içindeki küçük amfitiyatro ki burası bir açık hava mekânı olduğu için gösterimler hava karardıktan sonra başlıyordu. Diğeri ise ‘Africa House’ adlı otelin salonuydu. Biz FIPRESCI jürisi üyeleri ise Serena Oteli’nin bir salonunda televizyondan hatta kimi zaman bilgisayardan filmleri izledik. Bir ton sorun yaşadık, istediğimiz film bulunamadı, bulunan altyazısız çıktı, dvd-çalar göstermedi, şu bu. Zanzibar gibi bir doğal cennette vaktimizin çoğu kapalı ve havasız küçük bir salonda geçti kısacası. Seyredebildiğimiz filmler ise genelde pek parlak değildi. Festivalin büyük ödülünün adı Altın Doha’ydı (Golden Dhow) ve açılış filmi de olan ‘Arenaların Çağrısı’na (L’appel des Arenes) gitti. Filmi iki kere seyredemedim. İlk seyredemeyişimin nedeni yeni projeksiyon makinesinin gümrükten zamanında çekilememesiydi. Eski makine de filmi yemyeşil gösteriyordu. Bu yeşil gösterim ne yazık ki açılış gecesinde filmin yönetmeni Cheikh Ndiaye’nin önünde gerçekleşti. Nasıl olsa dvd’den seyrederiz deyip yarıda çıktık ama elimize geçen dvd altyazısız Fransızca olunca yapabilecek bir şey kalmadı. Filmi Fransız kala kala seyrettik. Olay Senegal’de geçiyordu ve güreşçilerle ilgiliydi. Arkadaşlar çevirmeye çalıştılar tabii ama bir yere kadar. Dünyanın en yoksul ülkelerinden birinde, si nema salonsuz bir kentte uluslararası bir festival düzenlemek kutlanması, destek olunması gereken Don Kişot’ça bir tavır. Dolayısıyla burnu büyük Batılılar gibi eleştirmemek lazım olan biteni. 

FIPRESCI jürisi olarak bizim ödülümüzü ise Hint(li) yönetmen Dhananjoy Mandal’ın ‘Şölen’ (Talnabami) adlı eseri kazandı. “Şölen’ ünlü usta Satyajit Ray filmlerinin yeni-gerçekçi üslubunda son derece yalın bir film. Yoksul bir çocuğun bir şölene davet edilmek için çabalaması, karnını tıkabasa doldurma hayalleri kurması ve nihayetinde dışlanmanın acısını yaşaması üzerine  dokunaklı bir filmdi ‘Şölen’ ve oybirliğiyle ödüle layık görüldü. 

Adını teknelerden alan festival 

ZIFF film gösterimlerinden ibaret bir festival değil. Zaten festivalin bir adı da Doha Ülkeleri Festivali (Festival of the Dhow countries). Doha Hint Okyanusu havzasında bolca kullanılan üçgen yelkenli teknelere verilen ad. Doha ülkelerinin net bir tanımı yok ama kabaca Arap yarımadası, Hindistan ve Afrika’nın doğu kıyısı ülkelerini kapsadığını söyleyebiliriz. Gün boyu halka açık konserler parklarda sürüyor, forumlar düzenleniyor, sergiler açılıyor. Bu konserlerden Zanzibar’ın yasayan efsanesi Bi Kidude’nin konserini izleyebildim. Bi Kidude’nin kaç yaşında olduğu bilinmiyor. 100’ün üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Kidude şarkılarını söylerken vokalistleri de hayatımda gördüğüm en erotik hatta pornografik dansları yaptılar. Bu orta yaşlı kadınlar tam anlamıyla cinsel ilişkinin simülasyonu olan bir şov sundular izleyiciye. Oysa Zanzibar tutucu bir Müslüman ülke. Bir sahnesinde bir kadının göğüsleri gözüktüğü için yarışma programından çıkarılan filmler var. Ama dans denince sansür falan kalmıyor. Afrikalının özgür ruhu dinsel yasaklara ancak bu kadar uyuyor. Sadece Bi Kidude’nin dansçıları değildi yoğun cinsellik içeren danslar yapanlar. Başka konserlerde de benzer sahnelere tanık oldum. 

Zanzibar’a Asya’dan yerleşenler içinde en eski gruplardan birini İranlılar oluşturuyor. İran’dan Zanzibar’a gelen bir gelenek de nevruz kutlamaları. Nevruz’un en ilginç kutlandığı yer ise aşağı ve yukarı diye iki mahalleden oluşan Makunduchi köyü. Burada delikanlılar ve genç kızlar önce gruplar oluşturarak koşuşturuyorlar. Bir yandan da cinsel içerikli sataşmalarda bulunuyorlar birbirlerine. Mesela erkekler herkesi düzeceklerini söylerken, kızlar ‘siz düzüşmekten ne anlarsınız’ diye bağırıyor grup halinde. Sonra erkekler muz ağacının saplarıyla birbirlerine girişip, kurtlarını döküyor ve ri vayet o ki karanlık çökünce isteyen istediğiyle yatıyor. Bu gece  ana rahmine düşen çocukların olağanüstü yetenekleri olduğuna inanılıyor. Böylece babaları tarafından dışlanmamaları sağlanıyor. Bütün bunlar Müslüman bir ülkede oluyor. Yani galiba hâlâ oluyor. Ama gece faslı kesilmiş bile olsa geriye kalan da yeterince ilginç.

Film festivallerinin en önemli özelliklerinden biri de konuklarıdır. ZIFF’in bu yılki şeref konuğu Melvin Van Peebles’di. Peebles bizde çok tanınmasa da Amerikan bağımsız ve Siyah sinemasının en önemli figürlerinden biri. 1971’de yaptığı “Sweet Sweetback’s Baadasssss Song” adlı filmi Amerikan sinemasında siyah bir kahramanın beyaz polisleri dövüp üstelik paçayı kurtardığı ilk film. Döneminde Siyah Panterlerin de açık desteğiyle söz konusu film yılın en çok para getiren bağımsız filmi olmuştu. Geçtiğimiz yıl Melvin’in oğlu Mario Van Peebles bu filmin çekim öyküsünü analatan ‘Baadassss’ adlı bir film yaptı. Zanzibar gibi eski bir köle ticaret merkezinde ‘şeref konuğu’nun haysiyetli bir Zenci olmasından daha uygun bir seçim olamazdı. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com