TARİH:  3 Mart 2018
GAZETE/DERGİ:
Birgün

Greta Gerwig’i ilk olarak Noah Baumbach’ın Greenberg’inde gördüğümde anında etkisi altına girmiştim. Bu oyuncuda özel bir şeyler vardı. Çok geçmeden Gerwig, Baumbach’ın “Frances Ha”sı ile ödüller aldı ve ünlendi. Gerwig sadece oyuncu da değildi. Senaryo da yazıyordu ve bir filmde de ortak yönetmenlik yapmıştı. Uğur Böceği, Gerwig’in tek başına yazıp, yönettiği ilk film. Çok da iyi bir film. Evet, ne anlattığı hikaye ne de anlatım biçimi çok yenilikçi, çok özel değil ama Gerwig hiçbir yanlış adım atmıyor. Film başından sonuna, insancıllığını, samimiyetini ve komik-dokunaklı üslubunu yitirmiyor.

Filme adını veren Christine’i, yani kendi kendine verdiği isimle, Lady Bird’ü Saoirse Ronan canlandırıyor. İngilizcede uğur böceğinin karşılığı olan sözcük “ladybug”. Lady Bird bu sözcüğe gönderme yapsa da aynı değil. Bayan Kuş gibi bir anlamı var. Keşke bir sürü filmde olduğu gibi filmin adı aynı bırakılsaymış, çünkü Lady Bird sonuçte bir özel isim.

Film, 17 yaşındaki Lady Bird’ün ilk aşklarını, ilk sevişmesini, ilk hayal kırıklıklarını ve nihayetinde üniversiteye adım atmasına kadar giden süreci anlatıyor. Ama filmin asıl ekseni Lady Bird’ün annesiyle çatışması üzerine kurulu. Lady Bird, kıt kanaat geçinen bir ailenin kızı. Anne bir hastanede psikolog, baba işsiz ve depresyonda. Evlatlık olduğunu sandığım erkek kardeşi ve onun sevgilisiyle ilişkileri iyi değil Lady’nin. Sacramento adlı küçük kentindeki yaşamından memnun değil, “entelektüel” New York’ta okumak istiyor Lady’miz. Korumacı annesi ise, kızını güvende olsun diye devlet lisesine değil, paraya kıyıp, rahip ve rahibelerin denetimindeki özel bir Katolik okuluna göndermiş! New York, anne için son derece korkutucu bir yer, üstelik de çok pahalı. Dolayısıyla kızının Sacramento’da ya da yakında bir üniversitede okumasını istiyor. Annenin kızından beklentileriyle, kızın hayattan beklentileri arasındaki çelişki filmin temel çatışmasını oluşturuyor. Lady Bird sağa sola yalpalayarak, kimi zaman özentilikler yaparak, kendi yolunu bulmaya çalışıyor.

Hem Saoirse Ronan hem de annede Laurie Metcalf çok iyiler. Ben yan rollerdeki Beanie Feldstein, Timothée Chalamet, Tracy Letts, Lucas Hedges (Manchester by the Sea’den tanıyoruz) ve Odeya Rush’ı da çok beğendim. Kısacası herkes çok iyi oynamış, oynatılmış. Filmin Oscar’larda ulaşabileceği her ödülü almasını dilerim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com