TARİH: 20 Haziran 2015
GAZETE/DERGİ: Birgün
KABİLE
Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde kokuşmuş bir şeyler var. Daha doğrusu kokuşmamış pek bir şey yok. Bu ülkelerden gelen filmlere bakıp da, ne iyi olmuş da o baskıcı sosyalist rejimler çökmüş demek mümkün değil. Kokuşmanın tabii ki daha geçmişe giden bir tarihi var. Sosyalist sistem kapitalizmin baskıları karşısında çatırdarken, halktan güçlü bir destek bulamadı. Ya sosyalizm yolunda daha ileri gidilecekti ya da sistem çökecekti. Maalesef gidilemedi ve sistem çöktü. Kanımca, geçen yüzyılın en trajik olayı budur.
“Leviathan”ın Rusya’sını düşünün. Yaşamak istenilecek en son ülkelerden biri gibiydi filmde Rusya. Hak, hukuk sıfıra inmiş, güçlünün güçsüzü acımadan ezdiği berbat bir sistem hüküm sürüyor. “Uyum Dersleri”nin (İstanbul Film Festivali’nde gösterildi) Kazakistan’ını düşünün ki o da bir okul ortamını anlatıyordu ve “Kabile”yle yakından akrabaydı. Yine acımasızlık, yine korkunç bir şiddetin hüküm sürdüğü bir ülke vardı perdede. “Işık Hırsızı”nın Kırgızistan’ına bakın ya da (yine İFF’de gösterildi)… Hep aynı şeyler: Sefalet, şiddet, yozlaşmışlık, çürümüşlük, kokuşmuşluk. Bu örneklerin sonu yok.
KOŞTURMACA VAR
Ukrayna filmi “Kabile” bu zincirin yeni bir halkası. Yine bir okul, yine şiddete batmış gençlik, yine yoz yöneticiler ve yine çıkışsızlık, çıkışsızlık, çıkışsızlık. “Kabile”yi farklı kılan, biçimi. Fildeki okul, sağır ve dilsiz öğrencilere hizmet veren bir okul. Filmde işaret dilinden başka dil yok ve filmin kahramanları işaret diliyle konuşuyorlar. Bu dil altyazıyla seyirciye aktarılmıyor. Ama olanı biteni takip etmek yine de çok zor değil. Her şeyi anlamasak da, çok önemli değil. Yönetmen uzun planları tercih etmiş. Bu uzun planların yavaşlığı, oyuncuların hızlı hareketleriyle dengelenmiş gibi. Film boyunca oyuncular sanki bir koşturmaca içinde. Yönetmen böyle bir tercih yapmasa belki filmi izlemek daha zor olacaktı, belki film akmayacaktı. Oysa uzun süresine rağmen film akıyor.
Film yeni bir öğrencinin okula gelmesiyle başlıyor. Yeni öğrenci okuldaki hiyerarşi ve düzenle çabuk tanışıyor. Okul sanki okul değil de bir mafya örgütlenmesi. Öğretmenlerin de katıldığı bu suç ortamında, en çok para kazandıran aktivite kız öğrencilerin kamyonculara pazarlanması. Yeni öğrencimiz, hiyerarşide çabuk yükseliyor ve pezevenkliğe terfi ediyor. Ama pazarladığı kızlardan birine aşık olması, işlerin sarpa sarmasına neden oluyor.
FİLMİN TUHAFLIKLARI
Filmin sorunu şu ki, kahramanımızın geçirdiği büyük değişim ikna edici bir şekilde işlenmiyor. Filmin sırlarını açık etmeme gerekliliği daha fazlasını yazmamı engelliyor. Fakat filmin finaline de hiç ikna olmadım. Sağır biri sesleri duymayabilir ama herhalde odadaki hareketlere, titreşimlere duyarlılığı duyan birinden daha fazladır. Odalarda kıyamet koparken, sırf ses duymadıkları için kimsenin uyanmaması tuhaf.
Bütün bunları bir metafor olarak da düşünebiliriz tabii ki. Ukrayna’nın bir mikrokosmosu olarak bakabiliriz bu sağır dilsiz okuluna. Yine de film, şiddetin çarpıcılığından daha fazla bir şey bırakmıyor akılda. Bir “Leviathan”a değil ama “Kabile”ye vaktinizi ayırmaya değer. Bir de bu kadar karanlık filmler yapmak yerine neden intihar etmiyor yönetmenler diye düşünmüyor değilim. Hayat zaten karanlık, daha fazla zorlaştırmanın manası ne? Gerçekçilik mi sebep?
Gerçekle nasıl baş edeceğiz peki? Biraz ışık lazım. Çok değil, biraz. Kapkara değil hafif griye çalsın yeter ki… “Kabile”de o kadarı bile yok.