TARİH: 6 Aralık 2014
GAZETE/DERGİ: Birgün
Sesime Gel, Türkiye’deki festival serüvenine hızlı başladı, İFF’den 3 ödülle çıktı. Devamı yurtdışı festivallerde geldi. Mar Del Plata’dan aldığı En İyi Film Ödülü en son başarısı filmin. Mar Del Plata yabana atılır bir festival değil, ödülü sunan Paul Schrader de yabana atılır bir sinemacı değil. Hal böyleyken, İFF’den sonra Sesime Gel’in Türkiye festivallerinde sesi duyulmaz oldu. Film bırakın ödül almayı, Antalya ve Malatya’da yarışmaya değer bile görülmedi. Adana’da ise bir önceki yıl başvurduğu gerekçesiyle ön elemeye dahi sokulmadı. Karabey buna itiraz etti, çünkü filminin başvurusunu film değerlendirmeye alınmadan geri çekmişti. Yani başvurmuş ve reddedilmiş bir film değildi Sesime Gel. Ama Karabey’in sesi karşılık bulmadı.
Bütün bunların ardında kesinlikle gizli bir sansür var diyeceğim ama onu da diyemiyorum. Çünkü meslektaşlarımın çoğunun filme burun kıvırdığını da görüyorum. Yani gerçekten de pek beğenilmiyor Sesime Gel. İşte bunu hiç açıklayamıyorum çünkü Sesime Gel iyi, birçok zaman çok iyi bir film. Nasıl daha kısa olurdu, neresi atılırdı bilememekle birlikte biraz daha kısa olmasını tercih ederdim. Sonlara doğru yoruldum ama filmi çok beğenerek izledim. O yüzden nasıl kısalırdı bilemiyorum.
Sözlü anlatım Doğu toplumlarının ortak kültürü. İran filmleri nasıl “söz”le doluysa, Kürt filmlerinde de sesinin, sözün yeri ayrı. Bu zaten filmlerin adlarından bile duyulan bir özellik. Tabii, Kürt halkının sesini bastırılması da filmlerde sesin öne çıkmasının bir başka nedeni. “Annemin Şarkısı” gibi “Sesime Gel”in de bir masalla paranteze alınması başka bir dikkat çekici özellik.
Sesime Gel, Kürt sorununa son derece duyarlı ve incelikli bir şekilde yaklaşan, zulme işaret etmekle birlikte, şiddeti ve silahı lanetleyen, bütün bunları bir masal formatında dengbejlerin ağzından anlatan bir film. Filmin kahramanları Kürt filmlerinde sıklıkla karşımızı çıktığı gibi yine acılı bir anne ve torunu. Gözaltındaki oğlunun serbest bırakılması için askere sakladıkları varsayılan silahları vermesi gerektiğine inandırılan saf bir annenin torunuyla birlikte askere teslim edebilecekleri silah arayışını ve bu uğurda yaptığı yolculuğu anlatıyor film. Bir kaçakçıdan istediğini elde edemeyen yaşlı kadın, akrabalarına yöneliyor. Bir süre sonra yola kör dengbejlerle birlikte devam ediyor yaşlı kadın ve çocuk.
Sesime Gel, baba ve oğul kaybının acısını, duygu sömürüsü yapmadan seyircisine geçirmesini biliyor. Bütün bir coğrafyanın nasıl travmatize edildiğini, nasıl şiddet ve yolsuzluğun pençesinde ezildiğini de gösteriyor. Korucu, muhbir, asker ve özel güçler de bu filmin önemli parçaları. Ve muhtemeldir ki onları korumak isteyen ve filmin gösteriminden hoşlanmayanlar çıkmıştır ve çıkacaktır. Bütün oyuncuların rollerinin hakkını verdiğini de belirteyim, özellikle asker ve subayları oynayan oyuncuları çok beğendim. Sesime Gel’in sesini duyun. Şu ana kadar Türkiye’deki fetivallerde çok daha fazla ödül toplamış olmalıydı diye düşünüyorum.