TARİH:  30 Temmuz 2016
GAZETE/DERGİ: Birgün

Maiwenn (le Besco), Cannes’ın gedikli yönetmenlerinden. 2011 tarihli bir önceki filmi Polisse, Cannes’dan Jüri Ödülü ile dönmüştü. “Prensim” de eli boş dönmedi ve başrol oyuncularından Emmanuelle Bercot en iyi kadın ödülünü kazandı.

Filmin orijinal ismi “Mon Roi” kralım anlamına geliyor. Kralla, prens arasında ciddi fark var. Kral mutlak hakimiyeti temsil ederken, prens bir vaat içeriyor. Krala tabisinizdir, kral ne derse, o olur. Prens ise bir beklentiye ve romansa işaret ediyor.

Bitmeyen ilişki
Film bir çiftin, sürekli kendisini tekrarlayan, sürekli aynı nedenden dolayı krize giren ama bir türlü bitmeyen ilişkisini anlatıyor. İlişki kendisini tekrarlayarak devam ediyor çünkü krize neden olan şeyler, ilişkinin sürmesini sağlayan şeylerle aynı.

Tony (Emmanuelle Bercot) bir avukat, başarılı da. Giorgio (Vincent Cassel) ise restoran işletmecisi. O daha da başarılı, eğer kazanılan para miktarı kıstas alınırsa.

‘Ebedi ergenler’
Giorgio, top modellerle yatıp, kalkan, Jaguar kullanan ve büyümeyi erteleyen “ebedi ergenler”den biri. Tony ise daha konvansiyonel bir hayatı olan, ortalama bir küçük burjuva kadın. Bu ikili aslında birbirlerine zıt gibi görünüyorlar. Ama Tony’nin de çocuksu erkeklere bir zaafı var. Giorgio’nun ise, kendisine bir çocuk doğuracak ve o çocuğun sorumluluğunu üstlenecek bir kadına ihtiyacı var.

Giorgio, çocuk sahibi olmak istiyor ama baba olmak, babalık yapmak, hamile bir kadınla (duygusal iniş çıkışları vs ile) birlikte yaşamak istediği bir şey değil. Birçok erkek, baba olmak istediğini düşünür. Ama karısı hamile kaldıktan ya da çocuk doğduktan sonra, krize girer. Aslında çocukla birlikte gelen bütün yükü hesaplamamıştır. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini ama çocuk sahibi olacağını var saymıştır. Tabii, öyle olmaz, çocuk ilişkiyi bambaşka bir hale getirir. Çocuk evliliği bir yandan birarada tutan bir bağ olabildiği gibi, evliliği yıkabilen de bir şeydir.

Giorgio ile Tony’nin ilişkisi hamileliğe kadar iyi sürer. Ama Tony hamile kalır kalmaz, Giorgio başka bir insana dönüşür. Giorgio zaten bir narsisisttir. Hayatını bir performans gibi yaşar. Bu performansta küçük bir çocuğun yeri pek yoktur.

Ama Giorgio’nun çocuksuluğu, Tony’nin çocuksu erkek severliğiyle bir araya gelince de krizlerle süren bir ilişki yaşanır. Bu ilişkide Tony artık neyle karşılaşacağını, Giorgio’nun beyaz atlı prens olmadığını bilse de, kralının yörüngesinden çıkmıyor. Doğrusu film, bu psikolojileri iyi resmediyor, pek analiz etmese de. Cassel ve Bercot rollerinin hakkını veriyorlar. Filmin kusuru fazla uzun olması. Ama hangi bölümü at deseniz, bilemem. Yönetmen de bilememiş.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com