TARİH: 7 Nisan 2007
GAZETE/DERGİ: Birgün
Anti-faşist bir başyapıt
Faşist Franco’ya direnen ‘Partizan’ların 2. Dünya Savaşı sonrasında uğradığı hayal kırıklığını anlatan Pan’ın Labirenti, yılın en önemli filmlerinden.
Orijinal Adı: El Laberinto del fauno Yönetmen: Guillermo del Toro Oyuncular: Ivana Baquero, Doug Jones Türü: Dram, Fantastik Ülke: Meksika, İspanya, ABD Süre: 112
Bazen gerçek o kadar karanlıktır ki, fanteziden başka çıkış yolu kalmaz. “Örümcek Kadının Öpücüğünde’ Arjantin faşizmin hapishanesindeki eşcinsel tutuklu hayallerinde nasıl sinemanın fantastik dünyasına kaçıyorsa, ‘Labirent’te de İspanyol faşizminin simgesi üvey babasıyla yaşamaya zorlanan yeniyetme Ofelia (Ivana Baquero) masal kitaplarından esinlenerek yarattığı bir hayal dünyasına kaçar. Ama gerçeğin karanlığı fanteziyi de karartır, hayal dünyası da tehlikelerle dolu karanlık bir masala dönüşür.
‘Labirent, ‘Hellboy’dan tanı dığımız Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro’nun yönettiği anti-faşist bir başyapıt.
Filmin öyküsü 1944’te İspanya’nın kuzeyinde geçiyor. İç savaşın sona ermesinin ve Franco faşizminin zaferinin üzerinden beş yıl geçmesine rağmen hâlâ direnen partizanlar vardır. Bu direnişin arkasında filmde söylenmeyen ama Del Toro’nun, Sight & Sound dergisine söylediği beklenti şudur: Direnişçiler, II. Dünya Savaşı bitince müttefiklerin İspanyol cumhuriyetçilerinin yardımına koşacağına inanmaktadır. Oysa savaş kazanılınca eski Naziler ve diğer ülkelerin faşistlerinden sosyalizm karşıtı mücadelede yararlanmayı seçecektir müttefikler. Kapitalist Avrupa seçimini faşist Franco’dan yana yapar. Gerçek babası ölünce, hamile annesiyle birlikte faşist bir subay olan üvey babası Vidal’in yanına taşınan Ofelia’nın hayattaki seçimleri nasıl olacaktır? Hayal dünyasında Ofelia yeraltı dünyasının kayıp prensesidir. Kendisine yol gösteren Pan’ın dediklerini yaparsa yeraltı dünyasına geri dönüp, bir prenses olarak mutlu bir hayat sürecektir. Ama ne pahasına?
Del Toro artık dinin gereklerini yerine getirmeyen bir Katolik (ama bir ateist değil) olduğunu söylüyor. İnanç, ölümsüzlük gibi kavramları önemsiyor. Filmin finalindeki başkaları için kendi kanını dökmek teması tabii ki İsa’nın öyküsüyle örtüşüyor. Ama kendini feda düşüncesini sadece Hıristiyanlıkla alakalandırmak yanlış. Nazım Hikmet de “sen yanmasan, ben yan masam” derken karşı pencereden bakarak aynı şeyi söylemiyor muydu?
Büyük sanatçılar benzer düşünür. “Labirent yılın en önemli filmlerinden biri. Kaçırmayın.