TARİH:  17 Mayıs 2014
GAZETE/DERGİ: Birgün

Haftanın filmlerini değil, eski bir sinema klasiğini yazmak geldi bu hafta içimden. Bu haftaki yazımın konusu birçok oylamada gelmiş geçmiş en iyi Britanya filmi seçilen “Üçüncü Adam”. 

Attila İlhan’ın bir şiiri vardır, “Üçüncü Şahsın Şiiri” diye. Bu şiirin ilk kıtası şöyle: 

…..

gözlerin gözlerime değince 

felaketim olurdu ağlardım 

beni sevmiyordun bilirdim 

bir sevdiğin vardı duyardım 

çöp gibi bir oğlan ipince 

hayırsızın biriydi fikrimce 

ne vakit karşımda görsem 

öldüreceğimden korkardım 

felaketim olurdu ağlardım 

….

Şimdilik şiiri bir kenara bırakıp, filme bakalım. Tayfun Pirselimoğlu ile “Üçüncü Adam”ı konuştuğumuz radyo programım, Açık Radyo’da bu pazartesi saat 11:00’de yayınlanacak. Programın adı Erguvani İstimbot. Konuşmanın kaydından sonra film üzerine düşünmeye devam ettim. Ve bazı yeni düşünceler gelişti. Yazmazsam yok olacaklar, üstelik haftanın filmlerinin de hiç “yazbeni”si yok. 

Carol Reed, “Üçüncü Adam”ı1948’de çekmiş, film bir yıl sonra gösterime girmiş. Cannes’da “Büyük Ödül”, Oscar’da “en iyi görüntü yönetimi, BAFTA’larda en iyi Britanya filmi, “Üçüncü Adam”ın kazandığı ödüllerden bazıları. 

SAVAŞIN YIKIMI HÂLÂ ORTADA 

Film savaş sonrası Viyana’sında geçer. Kent bölgelere ayrılmıştır ve İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri bu bölgeleri paylaşmıştır. Ama kentin merkezi Amerika, Fransa, Britanya ve Rusya tarafından ortak yönetilmektedir. Savaşın yıkımı hâlâ ortadadır. Kentte karaborsa almış yürümüştür. Güvensizlik, belirsizlik ve kasvet şehri tanımlayan niteliklerdir. 

Film bize, Viyana’da yaşayan arkadaşının daveti üzerine kente gelen züğürt bir Amerikalı yazarın hikâyesini anlatır. Bu yazar, kente geldiğinde kendisini davet eden arkadaşının bir trafik kazasında öldüğünü öğrenir. “Kahramanımız” korumasız ve parasız kalmıştır. Britanyalı komutanın parası ve yardımıyla ülkesine dönecektir ama bir şeyler dönmesini engeller. Arkadaşının ölümünde açıklanması güç çelişkiler vardır. Üstelik cenazede rastladığı güzel bir sevgilisi de vardır arkadaşının. Yazar arkadaşının ölümünün arkasındaki gerçekleri aramaya başlar. Arkadaşı öldüğü sırada olay yerinde kimliği bilinen iki kişinin yanı sıra, kimliği bilinmeyen “üçüncü bir adam” daha vardır; bu adam da bulmaya çalışır. Nihayetinde aradığı soruların cevabını bulur, arkadaşı ölmemiştir. ölmüş gibi yapmıştır. Ve yazarımız yıllar sonra kavuştuğu arkadaşını öldürür. Çünkü arkadaşı çok kötü biri olmuştur, karaborsada sattığı seyreltilmiş ve etkisini yitirmiş penisilinle insanların ölümüne neden olmuştur. Ve böylece çok 

da iyi para kazanmıştır. Zaten arkadaşı da askeri polisçe yakalanmaktansa, ölümü tercih eder gibidir… Öyle midir gerçekten? 

VAHŞİ DÜZENDE KÜÇÜK OYUNCU! 

“Üçüncü Adam”ın çekiciliği farklı yorumlara açık oluşu. Yazar Holly Martins’i Joseph Cotten canlandırır ve filmin başrolü de hikâyedeki ağırlığına bakılırsa onun olmalıdır. Ama karaborsacı Harry Lime’ı canlandıran Orson Welles öne çıkmış, filmin afişlerinde zamanla Cotten’ı görünmez kılmış. Filmden sonra da Welles, Harry Lime karakterini, onun kahramanı olduğu hikâyeler yazarak ve radyo tiyatrolarında canlandırarak sürdürmüş. Oysa, Harry Lime’dan nefret ettiğini de dile getirmiş Welles. 

Lime’ı öne çıkaran ne? Bir defa Welles’in olağanüstü oyunculuğundan söz etmek lazım önce. Lime ilk göründüğünde öylesine masum ve öylesine hınzır bir şekilde gülümser ki, cazibesine kapılmamak mümkün değildir. Sonra Lime hayat felsefesini açıklar başka bir sahnede. Bu felsefe acmasızdır, canavarcadar ama bir mantığı vardır. Ve geçerlidir de. Hükümetler, devletler uygularlar bu mantığı zaten. Savaşlar çıkarırlar, milyonlarca insanın ölümüne neden olurlar. Bu savaşlar büyük iş imkanları sağlar. Sermayedar sınıfı zenginliğine zenginlik katarken kimse onları sorgulamaz bile. Ve savaşlar toplumları ilerletir de. Teknoloji savaş sanayi sayesinde gelişir… Bütün bunları veciz sözlerle ifade eder Lime. Bulundukları yükseklikten birer nokta gibi görünen insanları kastederek “Aşağıda gördüğün noktalardan biri hareket etmese ne değişir? Üstelik artık hiç hareket etmeyecek olan her bir nokta için 20 bin – Pound kazanacaksan!” diye sorar Lime, Martin’e. “Borgialar döneminde İtalya’da kan gövdeyi götürmüştür ama Da Vinci, Mikelanj ve Rönesans varolmuştur. Barış içinde yüzyıllar geçiren İsviçre ise “guguklu saat”ten öte bir buluş gerçekleştirmemiştir”, Lime’a göre. Lime zamanın gerçekliğine kendince uyum sağlamıştır. O aslında küçük bir oyuncudur bu vahşi düzende. Zengin bir hayat sürmenin fitratında başkalarını insan yerine koymamak olduğunu bilir. Yakinen tanıdığımız politikacılar, işadamları ve üst düzey yöneticiler gibi… Unutmadan eklemek gerek, Harry Lime Tanrı ya da inanır. 

SEMBOLİK BİR CİNAYET Mİ? 

Filme adını veren üçüncü adamın Harry Lime olduğu düşünülür. Sahte kazanın ardından Harry Lime görüntüsü verilen cesedi taşıyan üçüncü kişi o olmalıdır. Ama belki de “üçüncü adam” başka birini temsil eder. Belki de Attila İlhan’ın şiirindeki gibi bir “üçüncü şahıs’tır o. Yani Harry Lime ile sevgilisi Anna’nın (Alida Valli) arasına girmeye çalışan, Harry’yi öldürüp Anna’yı kendisinin yapmaya çalışan Holly Martins’dir üçüncü adam! Hem “man” İngilizcede kişi, insan, şahıs anlamlarına da gelebilir duruma göre, Anna, Harry’yi sevmez ve Harry de bilir bunu. Ne yaparsa yapsın Anna onu sevmeyecektir. Harry, Holly’nin gözünde “Hayırsızın teki”dir ve “ne vakit karşısında görse öldüreceğinden korkar”. Beş parasız Holly için, Harry başlangıçta ona güven sağlayacak baba figürüdür. Holly’nin ilk öğrendiği şey Harry’nin öldüğüdür. Ama Harry ölmeye direnir sanki; hortlar. Gerçekten de Holly’nin karşısına çıktığı an bir hortlak gibidir Harry. Ödipal karmaşada olduğu gibi, baba figürü ölse de başka biçimlerde tekrar ve tekrar karşısına çıkacaktır Holly’nin. Anna’yı almak isteyen Holly’nin hedefine ulaşması için Harry’den kurtulması gerekir çünkü Anna inatla Harry’yi sevmeyi sürdürmektedir. Harry, Anna ve Holly; baba, anne ve oğul üçgenini oluşturur. Freud’un kenti Viyana’da şehrin altına (bilinçaltına?) iner, Harry’yi orada bulur ve… öldürür mü gerçekten? Bu gerçek bir cinayet midir, sembolik bir cinayet mi? Harry’nin vurulduğu anı ya da ölüsünü  görmeyiz. Harry yeniden hortlayabilir mi? Mümkün gibi. Anna ne yaparsa yapsın Holly’nin olmayacaktır fakat. Bu belki Holly’nin takıntısını aşmasını sağlayacaktır ya da onun girdabında boğulmasına neden olacaktır. Belki yeni anne ve baba figürlerinin peşinde arayışını sürdürecek (Harry’ler hortlamaya devam edecek), bel ki de Anna’nın ya da sembolik “anne”lerin peşini bırakacaktır. Hayata baktığımızda Harry’ler yeni biçimlerde hortlamayı sürdürüyorlar demek her açıdan anlamlı gibi. Filmin sonuyla, başının benzerliği ikisinde de Harry’nin cenaze töreninin oluşu bize bu döngünün süreceğini söylüyor gibi. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com