TARİH:  8 Nisan 2017
GAZETE/DERGİ:
Birgün

Koca Dünya’nın başlangıç bölümü, Reha Erdem sineması şehrin gerçekliğine mi döndü acaba dedirtiyor. Bresson minimalizmiyle ve görece hızlı bir tempoda geçen bu açılış bölümünden sonra gerçek dünyadan ayrılıp Reha Erdem’in kurduğu film dünyasına adım atıyoruz. Artık bir Reha Erdem filmindeyiz. Fakat Reha Erdem karakterleri ve temaları filmin başından beri bizimle zaten. Bu temalar neredeyse hiç değişmiyor. Çocuklar ve yetişkinler arasındaki uzlaşmaz çelişkiler, anne ve babanın olmayışı ya da varsalar da işlevlerini yerine getiremeyişleri, masumiyetin tecavüze uğraması ama yine de bir ölçüde korunması… Kuşaklar arasındaki sorunların çözümüne yönelik bir umudu yok Erdem’in. Tek olası çözüm olarak gördüğü geriye, daha ilkel bir döneme geri dönüş. Yani hayvanla insan, doğayla uygarlık arasında bir sınırın ve cinsel tabuların olmadığı, kardeşlerin ensestiyöz bir birliktelik sürdürebildiği bir döneme geri dönülebilse belki sorun çözülecek. Böyle bir dönem ancak kutsal kitapların tarif ettiği cennette var. Reha Erdem de Koca Dünya filminin kardeş olduklarına inanan kahramanlarını cennete gönderiyor. Adem ve Havva’nın da kardeş olduklarını ve insanlığın onlardan türediğini söyleyebiliriz. Ama türemek için üremek lâzım, o da cennetten kovulma anlamına geliyor. Yani cennet ideali de sonsuza kadar süremiyor. Bir yılan giriyor illa ki araya. Sonuçta başlangıca dönsek de aynı sorunlar insanoğlunu buluyor. Filmin kahramanları da sığındıkları cennet benzeri mekândan gerisin geriye uygarlığa fırlatılıyorlar. Çünkü seks diye bir şey var. Seks, Koca Dünya’da bir eylem olarak pek görülmese de baştan sona belirleyici ve kötü bir rol oynuyor. Filmin erkek kahramanı Ali (Berke Karaer), lâkabı “dayı” olan bir kadın tarafından kelimenin tam anlamıyla düzülüyor. Sevişme sırasında insiyatif “dayı”da olduğu gibi, “dayı” Ali’nin parasını da çalıyor. Filmin genç kızı Zuhal (Ecem Uzun) kendisini evlat edinmiş adamın tecavüzüne uğruyor (burası muğlak aslında). Seks cenneti bozan bir şey Koca Dünya’da. Oysa ‘Kosmos’ta seks, Battal’ın iyileştirici gücüydü. ‘Kosmos’ nereden aklına geldi derseniz, Reha Erdem sinemasında doğayla insan arasında fantastik bir bağın ilk kurulduğu film oymuş gibi geliyor bana. ‘Beş Vakit’te daha gerçekçi bir doğa insan ilişkisi vardı. Ayrıca Zuhal de ‘Kosmos’ın genç kızı Neptün gibi bir gezegen adı. ‘Koca Dünya’da kardeşler arasındaki ilişki için ensestiyöz dedim ama kardeşler arasında cinsel bir yakınlaşma yok. Ya da en azından gösterilmiyor. Ensestiyöz bağ, ruhsal. Birbirlerini deli gibi kıskanmalarında görülen bir aşk onların yaşadıkları.

Erdem’in filmleri en iyimser göründükleri anlarda da karamsar. ‘Hayat Var’ın finali iyimser gibidir ama durup düşünürseniz o gençlerin o botla nereye kadar gidebileceklerini sorgulamaya başlarsınız. ‘Korkuyorum Anne’nin finalinde çıktıkları tepede dayanışma içinde ama titreyerek duran iki kişi vardır. İyimser gibi görünen finallerin bir sonraki sahnesi, trajediye gebedir.

Bütün auteur yönetmenler gibi Erdem aslında tek bir büyük yapıt üretiyor. Her bir film, bu büyük yapıtın parçaları. Eğer bu bütüne meftunsanız, çok özenli görüntü çalışmasıyla, Nils Frahm’ın nefis müzikleriyle ‘Koca Dünya’dan memnun çıkacaksınız. Heideggerci olduğunu düşündüğüm bu dünya (yanılıyor olabilirim) bana çok hitap etmiyor. Filmin bir başka Heideggerci yönetmen olan Terrence Malick’in filmlerini hatırlattığını da söyleyeyim. İçinde yaşadığımız koca dünya korkunçluklarla dolu. Erdem’in gerçekçilikle işi olmayan filmleri bana bazen gerçeklikten daha da karanlık, daha da umutsuz geliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com