TARİH: 30 Aralık 2017
GAZETE/DERGİ: Birgün
1980’ler karşıdevrim yıllarıydı, tüm dünya için. Kapitalizm saldırıya geçmişti sola ve liberalizme karşı. İnsan haklarını, sosyal hakları geriletme konusunda Batı’da liderliği Reagan ve Thatcher ikilisi çekiyordu. Bizim kısmetimize de 12 Eylül darbesinin liderleri Evren ve Özal düşmüştü. (Bakmayın Özal’ı “sivil” diye göklere çıkaranlara, darbenin ideoloğu, ekonomik programının yazarı ve başbakan yardımcısıydı kendisi. Milli Selamet Partisi kökenli bir politikacı olarak Erdoğan’ın da öncüsüydü.)
Muhafazakâr dalgaya yardım eden bir gelişme de AIDS salgınının patlamasıydı. AIDS, ilk başlarda sadece eşcinselleri ve uyuşturucu bağımlılarını ilgilendiren bir hastalık gibi yansıtılmıştı. Bunda elbette eşcinsellerin ve bağımlıların çok daha fazla etkilenmiş olması asıl etkendi ama AIDS virüsü seçici davranmıyordu. Heteroseksüellere de, annesinin karnındaki bebeklere de bulaşıyordu. Ama sonuçta asıl etkilenen demografik gruplar eşcinseller ve bağımlılar olunca, AIDS’i “ahlaksızlara” tanrının bir gazabı gibi yansıtmak mümkün oldu.
AIDS’i kontrol altında tutan ilaçlar uzun süre bulunamadı. Hastalık çok sayıda insanı öldürdü. İlk olarak 1987’de New York’ta ardından da 1989’da Paris’te kurulan ACT UP, hastalığa karşı bilinç yükseltme, dayanışma ve her şeyden önemlisi de hastalığa karşı bir ilaç bulunması sürecini hızlandırmaya çabalamış.
KAD120’nin ilk yarısında daha çok aktivist grubun toplantılarına ve eylemlerine tanık oluyoruz. Filmin ikinci yarısı diyebileceğimiz bölüm ise daha çok bu gruptan iki bireyin trajik aşkına odaklanıyor. Bence filmi özel kılan ilk bölümü. Bu bölümü seyrederken aklıma 2008’de Cannes’da Altın Palmiye kazanan Entre Les Murs (Sınıf) gelmişti. Sınıf, adı üstünde bir orta öğretim okulunun bir sınıfında geçiyordu ve sınıf içi tartışmaları ve dinamikleri çok etkileyici bir şekilde yansıtıyordu. Sınıf’ın aklıma gelmesi boşuna değilmiş, Sınıf’ın senaryosunu KAD120’nin yazar ve yönetmeni Robin Campillo yazmış. Campillo belki de grup içi tartışma diyebileceğimiz dinamiği en iyi yazan sinema adamı herhalde. ACT UP üyeleri, nasıl bir mücadele stratejisi izlemeleri, ne tip bir slogan atmaları, hangi eylemlere öncelik vermeleri konuşulurken grup üyelerini de tanımaya başlıyoruz. Bu üyelerden Nathan (Arnaud Valois) ve Sean (Nahuel Pérez Biscayart) arasında bir ilişki başlıyor zamanla. Sean virüsü taşıyor, Nathan taşımıyor. Bu ilişkinin sonunu tahmin etmek güç değil. Film, belki beklenilen bir çizgide ilerlese de Sean’un annesi gibi yeni ve ilginç kişilikler de katılıyor sahneye.
ACT UP grubu ilaç şirketleriyle ve Mitterand hükümetiyle de mücadele ediyor. İlaç şirketleri gerçekten de ilaç bulmada ayak sürtüyorlar mı, orasını anlamak biraz güç. Ama grup üyeleri baş düşman olarak ilaç şirketlerini görüyorlar ve muhtemelen haklıdırlar. Mitterand hükümeti ise, dönemin muhafazakar yönetimlerinden olmasa da AIDS’e karşı mücadelede hiç de kararlı davranmıyor. Aksine, eşcinsel yürüyüşlerine şiddetle müdahale ediyor. Yanlış mı okudum bilemiyorum ama bir yürüyüşte 16 aktivist asker kurşunuyla öldürülüyor. Paris’te böyle bir şey olmasını aklım almadı. Böylesi bir canavarlık olmuş olabilir mi? Bilen bana yazsın, internet’te bulamadım.
KAD120, Cannes’dan Grand Prix ile döndü. Şüphesiz ilgiye değer bir film. AIDS bugün baskı altında tutulabilen bir hastalık olsa da filmin, bir baskı grubunun deneyimlerini izlemek açısından önemli bir yeri var.