TARİH:  4 Mayıs 2018
GAZETE/DERGİ: Birgün

Claire Denis için yıllar evvel Roll dergisinde hakkı yenen bir yönetmen olduğunu yazmıştım. Berlin Film Festivali’nde, ana yarışmada değil de Forum ya da Panorama bölümünde “Beau Travail”ı (2000; “İyi İş”) izlemiş ve çok da beğenmiştim. Zaten Denis’yi “Chocolat” ve “Nenette et Boni”den tanıyor ve seviyordum. “Beau Travail”ın ana yarışmada olmamasını haksızlık olarak görmüştüm. Nitekim film, Village Voice dergisinin yılsonu değerlendirmesinde yılın en iyi filmi, Claire Denis de yılın en iyi yönetmeni seçildi sonradan. Roll gibi (basılı dergi olarak) tarih olan Village Voice, en kapsamlı “yılın en filmi” oylamalarından birini gerçekleştirirdi.

Claire Denis’nin filmleri giderek daha zor anlaşılır bir hal aldılar fakat. “High Life” da ne dediği, niye dediği kolay deşifre edilemeyen filmlerden biri. Denis, bir tür “yaradılış” hikâyesi anlatmak istemiş. Uzayda bir kara deliği araştırmaya gönderilen bir grup ‘suçlu’dan geriye kalanların, insan türünü nasıl yeniden yaratacaklarını anlatıyor film.

Tabuların her koşulda geçerli olamayacağı gibi bir şey de söylüyor film. Bence yeni bir şey değil bu söylenen, tabular tarihsel koşulların ürünüdür ve her koşulda geçerli olmaları beklenemez. Zaten en tabu yıkıcı kitaplar kutsal kitaplardır. Adem’le Havva’dan başlayarak aile içi cinsel ilişki yani ensest kutsal kitaplarda bolca mevcuttur.

Keza, insanın kendi idrarını içmemesi de kırılabilen, hatta uzay yolculuğu gibi ortamlarda kırılması şart da olan bir tabudur. İyi güzel de Claire Denis bize bunları, şimdi niye anlatıyor? Babayla kızı arasındaki ensest ilişkinin, yaşadığımız çağdaki trajik sonuçları ortada. İFF’de gösterilen “İmkânsız Aşk” böyle bir hikâye anlatıyordu mesela. O filmdeki baba figürü tiksindiriciydi.

Claire Denis

Denis, böyle bir ilişkinin (baba- kız arasında cinsel ilişkinin) insanlığın kurtuluşu için şart olduğu ve hatta böyle bir ilişkinin iyi de olduğu çok özel koşullar tasarlamış. İyi, güzel ama o özel koşullardan yola çıkıp hayatımıza dair ne gibi bir soru sorabiliriz? Ensest tabusu kalksın mı? Bu mudur? Ya da filmin anlattığı daha derin bir şeyler var da ben mi yakalayamadım?

Bütün dağınıklığına, anlaşılmazlığına, yavaşlığına ve sıkıcılığına rağmen ben High Life’ı yine de ilgiye şayan buluyorum. Tuhaf bir güzelliği de var filmin zaman zaman. İticiliği de. Juliette Binoche ve Robert Pattinson gibi isimler var başrollerde.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com