TARİH:  4 Ağustos 2007

GAZETE/DERGİ: Birgün

Bir cinsel taciz kurbanının öyküsü 

Orijinal Adı: Georgia Rule Yönetmen: Garry Marshal Senaryo: Mark Andrus Oyuncular: Jane Fonda, Lindsay Lohan, Felicity Huffman Türü: Romantik Komedi, Dram Ülke: ABD 

Georgia Yasası Amerikan eleştirmenlerince hiç beğenilmedi. Ucuz çözümler önerdiği, küçük kasabayı şekere buladığı, cinsel taciz, ensest ve alkolizm gibi konuları hafife aldığı ve tutarlı bir dil tutturamadığı söylendi. Bütün bunlara katılmak mümkün ama filmi tümüyle kurtaran, suyun üstünde tutan bir öğe var, o da Lindsay Lohan’ın oyunculuğu. 

Sinemanın magazin kısmıyla hiç ilgilenmeseniz bile, Lohan’ın kontrolden çıkmış özel hayatına dair bir şeyler kulağınıza çalınmıştır. ‘Georgia Yasası’ Rachel (Lindsay Lohan) adlı 17 yaşında liseyi yeni bitirmiş bir kızın çevresinde dönüyor ve Rachel karakteri Lohan hakkında duyduklarımızı aklımıza getiriyor. 

İkna olmuyoruz 

Rachel çok zeki, hazırcevap, entelektüel ve fakat ne kendisine ne de ilişkilerine saygısı olan, sorunlu bir kız. “Lohan kendisini oynuyor” demek çok kolay. Ama bir oyuncunun dışardan gözlemleme şansı olmadığı birisini yani kendisini mi oynaması daha kolay yoksa gözlemleyebileceği bir başkasını mı? Kendini oynayabilmek çok iyi bir içgörü gerektirmiyor mu? Lindsay Lohan kimi oynamış olursa olsun, çok iyi oynuyor, canlandırdığı karakteri ete kemiğe büründürüyor ve bütün filmi ilgi çekici hale getiriyor. 

Film Lilly (Felicity Huffman) ile kızı Rachel’in San Francisco’dan Idaho’nun küçük bir kasabasına yaptıkları otomobil yolculuğuyla açılıyor. Yolculuğun sebebi hikmeti Rachel’in anneannesi Georgia’nın (Jane Fonda) sıkı kurallarıyla yola getirilmesi olarak gözüküyor, çok ikna olmasak da. İkna olmuyoruz çünkü Lilly aynı kurallardan nefret ettiği için 14 yıldır annesini görmüyor. Idaho’da Mormon tarikatının yoğun bir nüfusa sahip olduğunu öğreniyoruz. Rachel kasabaya bir fırtına gibi giriyor. 

Evlenene kadar cinsel perhiz uygulayan Mormonların arasında serseri mayın gibi dolaşıyor. Hedeflerinden kiminin hayatını iflah olmaz şekilde değiştiriyor, kiminin zırhını delemiyor. Rachel’in kural tanımaz cinsel iştahının ardında yatan ne? ilgi mi istiyor, kendisini aşağılatmak mı, başkalarını aşağılamak mı? Sonra Pandora’nın kutusu açılıyor: Rachel’in üvey babasının tacizine uğramış olduğunu öğreniyoruz. Ya da Rachel öyle söylüyor ama gerçek başka bir şey. 

Lilly kocasını kaybetmeyi göze alacak mı, yoksa Rachel’ı mı harcayacak, o güne kadar yaptığı gibi? 

Filmin çok muhafazakâr olduğu, küçük kasaba ahlakını yücelttiği ve doğruladığı gibi fikirlere katılmıyorum. Bence küçük kasabanın halkı da çekici bir alternatif olarak sunulmuyor. Rachel’in kasabanın yakışıklı ama oldukça salak genciyle evlenip oraya yerleşeceğini ve sorunlarını aşacağını düşünmek mümkün değil. Bazı şeyler açığa çıkıyor, o kadar. 

Lohan’ı izlemek bir keyif 

Filmin temel sorunları Rachel dışındaki karakterlerin çok inandırıcı olmamasından kaynaklanıyor. Hele baba figürü fazlasıyla karikatür. Lilly’yle bu adamın ilişkisini anlamak çok zor. Hem Lilly’den çok daha genç duruyor, hem de sevimsiz yuppie kimliğiyle tacizci kimliği birleşince mutlak bir kötü karaktere dönüşüyor. Ama sonuç olarak Rachel karakterinde Lindsay Lohan’ı izlemek başlı başına bir keyif ve bu da bu filmi ortalamanın üstünde bir yerlere koymamıza yetip artıyor. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com