GAZETE/DERGİ: Birgün
Bir filmi, yönetmenin kendisi hakkında ya da filmi hakkında söyledikleri ile değerlendirmemeliyiz. Bu sözlere kulak vermeli, kimi zaman onlardan yararlanmalı ama değerlendirmemizi perdede gördüklerimize göre yapmalıyız. Biz seyirciyiz sonuçta ve yönetmenin ne külliyatını bilmek zorundayız ne de kendisi hakkında ne düşündüğünü. Kaldı ki insanlar kendileri hakkında nesnel olamazlar. Sorsanız hiçbir entelektüel ne ırkçıdır ne homofobiktir ne de kadın düşmanıdır. Ama kazıdığınızda herkesin altından neler çıkar neler.
FİLM BİZE NE ANLATTI?
Noe’nin Climaz’ını da böyle değerlendirmek lazım. Yani Noe’nin kendisi hakkında ne düşündüğüyle değil perdede ne gördüğümüzle. Peki ne gördük? Film bize ne anlattı? Bir anlamı var mıydı anlatılan hikâyenin. Yoksa sarhoş edici ve biraz da ürkütücü bir deneyimden mi ibaretti?
Tuhaftır filmin anlam dünyasına nüfus etmek isteyen, bu dünyayı yorumlamaya çalışan bir çabaya rastlamadım. Hiçbir film tek bir yoruma kitlenemez. Her seyirci için farklı anlamlar taşıyabilir. Ben şu andaki “kendim”e göre bir yorum yapacağım ki bu yorum ilerde muhakkak değişecektir. Başkalarından da böyle bir çaba beklerim ama bu çabayı kimsede göremiyorum. Uzun uzun film hakkında yazanlarda bile.
Filmden çıktıktan sonra sıcağı sıcağına twitter’da şu paylaşımı yaptım: “Climax son derece ahlakçı, sağcı ve çirkin bir film. Gördüğüm en çirkin filmlerden biri. Kökten dinci bir kurum tarafından finanse edilmiş olsa şaşırmam. Senaryosu 5 sayfaymış. Ne bulmuşlar o kadar yazacak?” Beklenebileceği üzere oldukça yoğun bir karşılık buldu bu tweet’im. Beğeneni çok oldu. Ama beğenmeyen ve benim sinemadan hiç anlamadığımı düşünen birkaç kişi de vardı. Üstelik bunlardan biri Birgün’e de katkıda bulunan biri. Hiç sinemadan anlamayan birine çıkmaya başladığı ilk günden beri yazı yazdıran Birgün’e nasıl saygı duyup da iş yapıyor bu şahıs anlamış değilim. Neyse… Ben twitter’daki paylaşımımı açmaya çalışayım.
Film öz itibariyle insanın özünde şiddet dolu bir hayvan olduğunu, herkesin birbirini düzmek dışında bir şey düşünmediğini, buna kardeşler arasındaki ensest ilişkinin de dahil olduğunu, insanı sınırlayan ahlaki kuralların alkol ve uyuşturucu etkisiyle kalktığında bu hayvanın çirkin başını derhal kaldırdığını anlatır. Tersine bir evrim gerçekleşir. İnsan hayvana dönüşür hızla. Filmin düşünce dünyasının en fazla sosyal darwinizm ile sınırlı olduğunu, buna biraz da ahlakçılık eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Sosyal darwinizm bilindiği gibi Darwin’in doğaya değin geliştirdiği kuralları insan toplumuna uygular ve faşist düşünceyle akrabadır. Noe’nin bakış açısı ne bireyler arası ne de toplumlar arası farklılıklara yönelik bir anlayış içerir. İnsanı çok basit ilkel dürtülere indirger.
Bunlar filmden çıkarılabilen şeyler ama Noe’nin röportajlarından da bunları çıkarabilirsiniz. Telegraph gazetesindeki bir söyleşisinde “insanlar tıpkı eğitimli ve şık giyimli bonobolar gibiler. Ama gece çöktüğünde üstlerindeki bu giysiyi çıkarmak isterler” der. Bonoboların bu arada cinselliğe en meraklı maymun türü olduğunu söyleyeyim. Ben bu bakış açısını sağcı buluyorum. Ama çoğu genç yazarın aklına sağcı deyinde badem bıyıklı bir AKP’li geliyor. Elini alkole sürmeyen, seksi tu kaka eden biri… Noe’yi bu sağcı tipine oturtamıyorlar. Öyle ya Noe’nin filmlerinde seks ve içki gırla gidiyor. Ama nasıl bir rol oynuyor seks bu filmlerde? Ya da içki? Seks, “Dönüş Yok”ta 10 dakikalık bir tecavüz sahnesi olarak karşımıza çıkmıştı. Climax’ta da sekse dair fantazilerin sadizmle paralel gittiğini söyleyebiliriz. İki Siyahinin tartışması bunun en uç örneğidir. İş arkadaşlarıyla kayganlaştırıcı olmadan, onların canlarını isteyerek acıtarak, nasıl düzeceklerini konuşurlar. Seks böyleyken alkole yaklaşımı nasıl? Noe Climax’ın 12-13 yaşındaki küçük çocuklara gösterilmesi gerektiğini düşünüyor. Parti yapmaya başlamadan önce ders alsınlar diye. Şaka yapmıyor! Climax’ın alkolün zararları konusunda onları bilinçlendireceğini düşünüyor. Oysa yine bir sinema yazarı bana “filmin uyuşturuculara yönelik bir uyarı taşıdığını düşünüyor olamazsınız değil mi?” tarzında bir tweet atmıştı ve bayağı da destek görmüştü.
VAHŞET VE ACIMASIZLIK
Öncelikle filmin geçtiği dünyaya bakalım. Film acımasız bir doğanın ortasında başlıyor. Kar kış kıyamet hüküm sürüyor. Her taraf bembeyaz. Bu ortamda korumasızsanız, donarak ölürsünüz. Vahşet ve acımasızlık doğaya içkindir. Ulumaya benzer sesler ve köpek havlamaları eşliğinde yaralı bir kadın üzerinde incecik giysileriyle karda yürümektedir. Bir süre sonra karda debelenmeye başlar.
Sonraki sahnede bir yanında kitaplar diğer yanında video kasetler dizili bir tv’den bir dizi dansçıyla yapılan röportajları izleriz. Birisi bir adamı öldüresiye dövmüştür ve pişman değildir. Bir başkası rolü kapmak için her şeyi yapacağını söyler. Birisi Berlin’de uyuşturucunun, özellikle LSD’nin çok yaygın olduğunu, Christiane F. (bir dönem Almanya’da büyük etki yapmış bir roman ve film. Uyuşturucu “batağındaki” gençleri anlatır.) gibi olmamak için Berlin’den ayrıldığını söyler. Bir diğeri hayatında sadece bir kez kokain kullandığını anlatır vs. Filmin sonunda bunların birçoğunun yalan olduğunu anlarız. Daha sonra dansçılar bir prova yaparlar. Bittiğinde sonuçtan çok memnun olan koreograf “Tanrı aramızda” der.
Arkası yarın. Yerim kalmadı.