Yasak, çıplaklık ve ‘Nemfoman’
TARİH: 5 Nisan 2014
GAZETE/DERGİ: Birgün
YASAKLI FİLM NYMPHOMANIAC İSTANBUL FİLM FESTİVALİ
Lars von Trier’ın “Nymphomaniac/ İtiraf-Aşkı Unut’da çıplaklık çoğu, ateşli tabirinin tam tersi, buz gibi bir yerde duruyorlar. Filmde Jamie Bell’in canlandırdığı sadist mesela sanki bir devlet memuru, sanki bürokratik bir işlemi yerine getiriyor. Film belki de devlet daireleriyle sadizm arasındaki ilişkiyi ortaya çıkardığı için yasaklanmıştır.
Orijinal adı: Nymphomaniac II Yönetmen: Lars von Trier Oyuncular: Charlotte Gainsbourg, Stellan Skarsgård, Stacy MartinÜlke: Danimarka, Belçika, Fransa, Almanya, İngiltere
Lars von Trier’i, bütün manyaklığına rağmen ya da tam da o yüzden severim. Milleti eğlendirdiğini sanır ve palyaçoluk yaparken, istenmeyen adam konumuna düşebilmesindeki dramda bana dokunan bir şeyler var. Tabii ki şaka yapayım derken, kaka yaptığını unutmuyorum ama “Nazi”liğini hiç ciddiye almıyorum. Trier’in her tarafı Nazi olsa ne yazar? Cannes’da o basın toplantısında Trier kendisini ciddiye almıyordu ki biz alalım. Öte yandan Trier’in çok yetenekli bir yönetmen olduğunu düşünüyorum.
‘İstenmeyen adam’
Ama Trier’in katıldığı son Cannes Festivali’nde istenmeyen adam ilan edilmiş olması, sinemasını kötü etkilemiş. Nemfoman, Trier’in en uslu, filmlerinden biri. Filmin Brechtyen yanları var: Epizodik yapısı, anlattığı hikayenin uydurukluğuna dikkat çekişi gibi. Fakat bütün oyunbazlığına rağmen yine de ders veren bir havası da var. Arada sırada yönetmen sanki doğrudan seyirciye ya da eleştirmenlere sesleniyor: “Anti-semitizm ile anti-siyonizm farklı şeylerdir!”. Antichrist’la Nemfoman arasında birçok benzerlik var. Çocuğun balkondan düşme sahnesi, bu kez mutlu sonla bitiyor mesela. Antichrist’taki psikolog kocanın yerini bu kez başka bir rasyonel erkek alıyor. Sanki çok uzun bir psikanaliz seansı gibi yapılanmış Nemfoman. Melankoli’deki soğuk ve uzak annenin bir versiyonu da bu filmde var. Bu senenin annesinden nefret eden genç kızlar listesine bir çentik daha atıyoruz (diğerleri arasında “Genç ve Güzel”, “Geçmiş” ve “Aile Sırları” var).
Erotik sahneler çok az
Fakat Nemfoman’ı bir kez daha izlemeden uzun uzadıya yazmak istemiyorum. O da ne zaman olur bilmiyorum çünkü filmi yasakladılar. Filme uslu dedim ama sansürcüler aynı şeyi düşünmediler. Onlara göre cinsel organların görünmesi, hele hele birbirlerine temas etmeleri, bağlamı ne olursa olsun müstehcen bir şey. Nemfoman’da da pipiler, kukular gırla gidiyor. Ne çirkin yaratıklarmışız dedirtene kadar, cinsel organa boğuyor bizi Trier. Filmin erotik denebilecek anları çok az Hatta seks çoğunlukla, mekanik, duygusuz ya da komik bir eylem olarak tasvir ediliyor. Jane Campion’un “Piyano” filmindeki çorabın kaçığından görülen ten parçası, Nemfoman’da kabak gibi sergilenen cinsellikten çok daha seksi. Bu vesileyle biraz erotizm ve çıplaklık üzerine neler söylenmiş, bakalım.
‘Çıplak kalınca iffetlisiniz’
Roland Barthes bir makalesinde striptizin büyük bir çelişki içerdiğini söylüyor. Gizem duygusunu yaratanın giysi olduğunu ve kadın tamamen çıplak kaldığında gizemin yok olduğunu, kadının cinselliğinden arındığını ve deseksüelize edildiğini düşünüyor. Hatta, “suni” giysiden kurtulup doğal konumu olan çıplaklığa ulaştığında kadının tamamen iffetli bir hale kavuştuğunu iddia ediyor. O halde çıplaklığın bir heyecan yaratması için bir beklenti, bir gelecek olması lazım. Bir gizem içermesi lazım diyebiliriz belki.
Berger’den çıplaklık ve nü
John Berger’in “Görme Biçimleri” kadına bakışa dair en çok gönderme yapılan kitaplardan biridir. Berger kadın erkek farklılığı üzerine şunları söylemiş: “Erkekler kadınların hayalini kurar, kadınlar kendilerinin erkekler tarafından hayal edildiğinin hayalini kurar. Erkekler kadınları seyreder, kadınlar seyredilen kendilerine bakar.” Bunlar kuşkusuz gerçeklik payı hayli yüksek sözler ama kadınların erkeklerin hayalini kurmadığını, erkekleri seyretmekten zevk almadığını ima ediyor gibi. Ki bu görüş doğru değil. Artık kadınlara hizmet veren, erkeklerin soyunduğu ve kadınların seyrettiği birçok striptiz kulübü var. Kadınlar sosyal hayatta ne kadar erk sahibi oluyorsa o kadar erkekleşiyor gibiler.
Fakat Berger’in çözümlemesini yaptığı alan daha çok klasik resim, striptiz kulüplerinin öncesine dair. Berger, çıplak ile nü arasında da bir ayrım yapıyor. “Çıplak” diyor, insanın kendisi olmasıdır. Nü olmak ise başkaları tarafından çıplak görülmek ama kendisi olarak görülmemektir. Kişinin kendisi olarak değil bir obje olarak görülmesidir… Deri, sergilendiğinde bir kostüm olur.”
Biz o yasak meyveyi yedik
Aklıma yine bir soru geliyor: Giyinikken kendimiz olarak mı görülüyoruz? Berger analizinde Batı resim sanatına bakıyor ve bir örüntüyle karşılaşıyor. Çıplak kadınlar tablodan dışarıya, sahiplerine ya da seyircilerine bakıyorlar. Bir teslimiyet ve pasiflik içindeler. Kendilerine bir şeyler yapılmasını bekliyorlar.
Moda ile nü olma hali, çıplaklıkla nü olma halinden daha yakındır birbirine. Moda dekore edilmiş bir nü sunar, süslenmiş bir nü. Çıplaklık ise insanın doğduğundaki halinin bir devamıdır, kendisidir. Ama bunca yüklü bilincimizle bir çıplağı çıplak olarak görme şansımız hâlâ kalmış mıdır? Çıplak kişi, nü olarak algılanmama ya da nü olarak algılandığını düşünmeme şansına sahip olabilir mi? Adem’le Havva, bilgi ağacının meyvesini yemeden önce bu mümkündü ama o meyveyi yedik. Artık çıplaklığımızın hep farkında olacağız.
Berger’in çıplak ve nü kavramlarını sinemaya uygulamak çok zor görünüyor. Seyirciye bakan bir film karakteri, 4. Duvarı ihlal eder, röntgenciyi röntgenlerken yakalanmış hissettirir. Film karakterleri seksi olmak istiyorlarsa resimdeki kadınların aksine seyirciler/sahiplerine bakmamalıdır. Resmin donmuş halinde seyirci bakarken, görülmediğinden emindir. Oysa filmde hareketli nesneler filmden çıkıp gelecek gibidirler. Trenin gara gelişinde seyircinin yaşadığı ilk panik hâlâ bir şekilde varlığını sürdürür. Artık trenin üzerimize çıkmayacağını biliyoruz ama perdedeki insanlarla göz göze gelmeye hâlâ hazır değiliz.
Çıplaklığımızın hep farkında olsak da ve artık Adem’le Havva’nın elmayı yemeden önceki haline dönme şansımız olmasa da, kimi yönetmenler çıplaklığı demistifiye etmeye çabalar. Lars von Trier de Nemfoman’da böyle bir şey yapıyor. Nemfoman yoğun çıplaklık içerdiğinden kaçınılmaz olarak erotik heyecan veren sahneler de içeriyor. Ama filmde çıplaklık olan sahnelerin çoğu, ateşli tabirinin tam tersi bir yerde, buz gibi bir yerde duruyorlar. Filmde Jamie Bell’in canlandırdığı sadist, mesela sanki bir devlet memuru, sanki bürokratik bir işlemi yerine getiriyor. Kadınları kabul ettiği mekânı sanki bir devlet dairesi gibi. Film belki de bu yüzden yasaklanmıştır; devlet daireleriyle sadizm arasındaki ilişkiyi ortaya çıkardığı için.