TARİH:  2 Temmuz 2011
GAZETE/DERGİ: BirgünYılın en iyi filmleri yaz aylarıyla birlikte sökün ediyorlar. Değerli sonbahar ve kış aylarında değil de eskiden ikinci vizyon filmlerin gösterildiği ‘ölü’ sezonda. Sezon canlanmış filan değil, iş yapacak filmler bu dönemde heba edilmiyor, dolayısıyla meydan sanatsal değeri olan filmlere kalıyor. Geçtiğimiz haftalarda da Mike Leigh’nin 2010’da Cannes’da yarışan ama anlaşılmaz biçimde ödüle layık görülmeyen başyapıtı ‘Ömrümüzden Bir Yıl’ vizyona girmişti.  Bu hafta gösterime giren ‘Tanrılar ve İnsanlar’ Cannes’da aynı yıl Büyük Ödül almıştı. ‘Bir Ayrılık’ ise bu yıl Berlin’de en iyi film, en iyi erkek ve en iyi kadın oyuncu ödüllerini alarak büyük bir başarıya imza attı. ‘Tanrılar ve İnsanlar’ın ödülünü abartılı bulurken ‘Bir Ayrılık’ın ödüllerine aynen katılıyoruz. Filmde ayrılık sözcüğü farklı anlamlara geliyor. En ön planda Nadir ile Simin isimlerindeki erkek ve kadının ayrılık süreci var. Buna neden olarak ise Simin’in ülkeden ayrılma isteği bulunuyor (bu haftanın diğer filminde de ülkeyi terk etme/etmeme teması var). Nadir ülkesi İran’da kalıp Alzheimer hastası babasına bakmak zorunda hissediyor kendisini. Simin ise kızının geleceğini kurtarma derdinde. İran’ı bir kız çocuk yetiştirmek için uygun bir ülke olarak görmüyor.

FİLM BOYUNCA PERSPEKTİF DEĞİŞİYOR

Fakat ayrılık kelimesinin içi en çok sınıfsal ayrım konusunda doluyor. Sınıfsal önyargılar, öfkeler, nefretler… hepsi Simin ve Nadir’in ayrılığı sırasında kendisini sahnede buluyor. Simin’in evden ayrılması üzerine Nadir, 10 yaşındaki kızı Termeh ve hasta babasıyla yaşamaya başlıyor. Babasına bakması için Raziye adlı yoksul bir kadınla anlaşıyor. Ama bir gün eve geldiğinde babasını yatağa bağlı, Raziye’yi ise evin dışında buluyor. Raziye eve geldiğinde ise kadını sorumsuz davranışından dolayı suçlayıp itiyor. Ayrıca Raziye’nin para çaldığından da şüpheleniyor. Tipik bir ev sahibi, temizlikçi kadın vakası yani.

Daha sonra Raziye hamile olduğunu ve itmeye bağlı olarak çocuğunu düşürdüğünü iddia edecek ve dava açacaktır. Film boyunca perspektif sürekli değişiyor, kah Raziye’yi sorumsuz ve yalancı biri olarak görüyoruz, kah Nadir’i. Raziye’nin kocası Hocat ise sınıfsal öfkesiyle, maddi sorunları arasında kısılmış kalmış. Bazen onurunu kurtarmak peşinde, bazen para tırtıklamak,  bazense sadece sınıfsal öfkesini kusmak.

İran deyince aklımıza hep rejimin ideolojik niteliği, İslamiliği aklımıza gelir, ekonomik düzenin niteliği tartışılmaz. İran’da keskin sınıfsal ayrımların olduğu kapitalist bir rejimin varlığından kimse söz etmez. O zaten doğal olandır sanki. Yoksulların daha dindar, İslam’a daha bağlı oluşları ise bilinen bir çelişkidir. Rejim hem en çok onları hem de en az onları temsil eder. AKP’nin Türkiye’deki konumu gibi.
‘Bir Ayrılık’ İran’daki sınıfsal ayrıma, hem ideolojik hem de ekonomik açıdan bakıyor, farklılığın bireyler üzerindeki yansımasını çok iyi saptıyor, ne dine dayalı ahlakın ne de seküler ahlakın yanında tavır alıyor. Yönetmen Asghar Farhadi bireysel ahlaki sorunları çözmek zor iş ama bakın bu insanlar ekonomik olarak fena halde kıstırılmışlar, bu konuda bir şeyler yapılabilir der gibi.

Bu yıl Cannes’da izlediğim ve Mahmut Resulof’un ‘Görüşmek Üzere’ adlı filminde de filmin hamile kadın kahramanı ülkesi İran’dan ayrılmaya çalışıyordu. (Resulof bu filmiyle ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünde en iyi yönetmen ödülü aldı). İnsanın kendi ülkesinden ümidini kesmesi ne korkunç!  Son seçimlerden sonra Türkiye’de birçok insanın aynı ruh halinde olduğunu düşünüyorum. ‘Bir Ayrılık’ı kaçırmayın. Usta işi bir film.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com