GAZETE/DERGİ: Birgün
BirGün gazetesi yazarları bu yıl sinemaya el attılar: Kürşad Kahramanoğlu oyunculuğunu konuşturdu önce, şimdi de İlyas Başsoy yapımcı olarak karşımızda. Aile içinde bu kadar çok film yapan varken benim film eleştirmenliği yapmam açık söyleyeyim, bir hayli zorlaştı. Kardeşim bana da bir rol ayarlayın! Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım! Ben de şu arıza adam gömleğinden kurtulayım! Şaka yapıyorum tabii, ama eleştiri yapmanın zorlaştığı kısmı doğru. Zaten herkes herkesi tanıyordu bu küçük dünyada, şimdi akraba da olduk!
‘Bir Avuç Deniz’in basın bülteni şu cümleyle başlıyor: “Bir Avuç Deniz, Deniz isimli bir kızın; Deniz’e aşık Mert’in; Mert’e aşık Deniz ve Dilek’in; belki de hepsinden önemlisi, oğlu Mert’e aşık Rana Hanım’ın hikâyesi.”
“Hepsinden önemlisi oğlu Mert’e aşık Rana Hanım’ın ve annesi Rana Hanım’dan uzaklaşamayan, onunla göbek bağını koparamayan Mert’in hikâyesi” derdim, ben olsam. Bu tür kahramanlar sinemada çokça vardır. Alfred Hitchcock’ın Sapık’ı böyle bir ana-oğul hikâyesidir. Anne ölmüş olsa da, oğlu ikisinin de rolünü üstlenir. Ne zaman bir kadın ilgisini çekse, oğul kıskanç anne rolüne girer ve beğendiği kadını öldürür. Bu yıl !f İstanbul’da seyrettiğim Alejandro Jodorowski filmi ‘Santa Sangre’de de benzer bir hikâye anlatıyordu. Anne ve oğul bir araya gelip ikilinin arasındaki göbek bağını koparmaya kalkan tehditleri ortadan kaldırıyorlardı. Bir Avuç Deniz de benzer bir hikâye anlatıyor.
Hayli zengin, burjuva bir çevreyi betimleniyor filmde. Mert (Engin Altan Düzyatan) üst düzey bir yönetici. Güzel ve zengin bir aileden bir sevgilisi de var. Ama Mert’in asıl aşkı annesi Rana Hanım (Ayda Aksel) , Mert bir ana kuzusu. Mert, kadınlarla ilişkisini kendisi baltalıyor. Birisiyle yakınlaşınca, derhal bir başkasını da devreye sokarak, ilişkisini dengesizleştiriyor. Dilek’le (Zeynep Özder) yakınlaşınca Deniz’le (Berrak Tüzünataç) yatıyor, Deniz’le yatınca Dilek’le nişanlanıyor, sonra tekrar Deniz’e dönüyor… Çünkü Mert’in asıl aşkı başka ve o aşkından yani annesinden hem kopmak istemiyor, hem de annesiyle bir anlamda özdeşleştirdiği diğer kadınlardan kaçmaya çalışıyor. Mert annesinden başka bir kadınla kalıcı bir ilişki aslında istemiyor. Annesinin üst katında ve onun gözetimi altında yaşamaktan gocunmuyor Mert.
Annesi ise Mert’i kendisinden koparmayacak, kendi yörüngesinde tutacak kızlara fit olmuş durumda. Dilek, bu role uygun bir genç kadın. Ama Mert’in hayatına Deniz adlı deli dolu bir kız giriyor. Deniz çok tehlikeli, çünkü anne-oğul arasındaki bağa saygı duymuyor ve o bağı gerçekten koparmaya kalkıyor.
İşte bu yüzden Deniz bertaraf edilmeli! Bu hem Mert’in hem de annesi Rana’nın isteği. Bir Avuç Deniz, Ödipal karmaşayı bilinçli bir şekilde ele alan, basın bülteninde “bu film en çok oğluna aşık bir annenin hikâyesi” diyebilen bir film. Sırf bu yönüyle ayrıksı ve cesur bir yerde duruyor sinemamızda. Özdeşleşilebilecek karakterler sunmamasıyla da aykırı bir duruşu var filmin. Bir Avuç Deniz, eleştirmenlere pek sevdiremedi kendisini fakat. Burjuvaların sığlığını anlatırken, filmin kendisi sığmış gibi düşünüldü; o lüksün ve incelmiş zevklerin altındaki kabalığı ve vahşeti anlatmak isterken, tam tersine film burjuva hayranıymış gibi algılandı. Film vermek istediği mesajı tam iletemedi. İlk filminde bütün istediklerini gerçekleştirebilmiş kaç kişi var ki fakat? Nuri Bilge Ceylan, Kasaba’yı sinemada ilk kez seyrederken utancından koltuğun içinde kaybolmak istediğini söylemişti bir keresinde! Ama umarım filmi seyirciler sever ve Leyla Yılmaz ve İlyas Başsoy’u yeni ve en az bu film kadar cesur projelerde izlemeye devam ederiz. Hoş geldiniz!