TARİH: 16 Temmuz 2004
GAZETE/DERGİ: Birgün
ELEPHANT; FİL; Yönetmen: Gus Van Sant; Oyuncular: Eric Deulen, Alex Frost; Tür: Dram
Van Sant’in Columbine katliamını anlattığı ve geçen yıl Altın Palmiye’yi kazanan filmi ‘Fil’ gösterimde. Yönetmen Michael Moore da aynı konuyu ”Benim Cici Silahım” adlı belgeselinde tartışmaya açmıştı.
Gus Van Sant’in geçen yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan filmi “Fil”, esinini
gerçek bir olaydan alıyor: 1999’da Columbine Lisesi’ni basan iki öğrenci 13 kişiyi öldürmüş, sonra da intihar etmişlerdi. Bu olay, AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nde izlediğimiz “Sıfırıncı Gün”ün de ilham kaynağıydı. Columbine katliamı, 11 Eylül kadar olmasa da ABD’yi sarsan olaylar arasında yerini aldı. Nasıl olmuştu böyle bir şey? Görünüşte her türlü imkana sahip olan gençleri böyle bir şiddete yönelten neydi? Michael Moore da tartışmaya “Benim Cici Silahım”la katılmış ve silah sahibi olmanın kolaylığını nedenler arasında göstermişti.
HERKESIN FİL TARİFİ BAŞKA
Kimileri, heavy metal müziği baş suçlu ilan etti, kimileri sinemadaki şiddeti, kimileri de televizyonu sorumlu tuttu. Van Sant olası nedenlere değiniyor: Katliamcı gençlerden Alex sınıf arkadaşının saldırısına uğruyor, suç ortağı Eric’le şiddet dolu bilgisayar oyunları oynayıp, Nazi belgeseli izliyor, ikili giderayak eşcinsel bir ilişki içine giriyor, yani bastırılmış bir cinsel
kimlikleri var. Ve internet’ten kolayca silah sipariş edebiliyorlar. Ama Van Sant bunların hiçbirini de ”işte neden bu”diye göstermiyor.
Aksine Van Sant ”açıklanabilirliğine” inanmıyor bu korkunç olayın. Bu görüşünü filmle ilgili söyleşilerinde dile getirmiş.
Filmin adı ise Alan Clarke’ın Kuzey İrlanda üzerine yaptığı bir belgeselden geliyor. Clarke belgeseline “Fil” adını koyarken, ”odada bir fil varsa, onu görmezden gelemezsiniz” lafından esinlenmiş. Ama Van Sant, Clarke’ın “körlerin fili” tarif edişi meselinden etkilendiğini sanıyormuş. Yani körlerden kimi filin bacağına dokunur, ona göre bir tarif yapar; kimi burnuna, kimi dişlerine…
Herkesin fil tarifi başka olur. Kıssadan hisse, fili tek bir uzvuna indirgeyemezsiniz, bütününü görmek gerekir doğru bir tarife ulaşmak için. Van Sant için ise bu, yani bütünü görmek zaten nafile bir çaba.
İyi, güzel, hoş… Hollywood’un indirgemeci ve katarsisi hedefleyen yaklaşımlarından gına gelmişken bu çaba elbette takdire şayan. Ama basite indirgememek daha bütüncül bir kavrayışın kapısını aralamıyorsa, farklı sorular sordurmuyorsa bir alternatif oluşturabilir mi? Van Sant açıklamamaya çalışırken de aslında bildiklerimizin dışında yeni bir şey gösteremiyor ki…
AÇIKLAMA GETİRMİYOR
İşte yediklerini çıkaran bulimya hastası, güzellik saplantılı kızlar, işte yakışıklı sporcu genç ve güzel sevgilisi, işte sanatçı çocuk, işte inek şaban utangaç kız, işte alkolik baba vb. Bu açıklamama çabası Benny isimli tip örneğinde artık absürde kaçıyor. Katliam sırasında adının “Benny” olduğu ekranda yazan bir genç son derece sakin ve soğukkanlı bir şekilde koridorlarda yürür, bir kızın kurtulmasına yardım eder ve sonra kurşunu yer. Eeee? Niye bana bu adamı gösterdin be Van Sant? Niye adını ekrana yazdın? Niye bu adam bu kadar sakindi? Yani, “bu klasik bir Hollywood filmi olsaydı, o çocuk bir kahramanlık yapacaktı ama bu film Hollywood ürünü değil ve kahramanlık yapmayacak” demek çok mu manalı?
Van Sant’in kişisel fili belli ki ticari sinema ama onu tersyüz etmeye çalışmak yerine keşke başka bir hayvan tahayyül etmeye çalışsaymış.
“Fil”in insanı tatminsiz bırakan yanı kısaca tam da yapmak istediği şey: Bir açıklama getirmemek, yeni bir soru sormamak. Ama filmin bütünsel bir estetiği olduğu, müziğiyle, görüntüleriyle ve amatör oyuncularının başarısıyla övgüyü hakkettiği de bir gerçek.