TARİH: 26 Temmuz 2008
GAZETE/DERGİ: Birgün
Yaşadığınız şehrin sahilinden denize girebilmek ne kadar büyük bir nimet olmalı. Mesela Boğaz doğal bir sahil şeridine sahip olsa, istediğimiz zaman plajlara gidip oradan denize girebilsek, ne şahane olurdu. İstanbul bu şansı kaybedeli çok zaman oldu. Ben yine de bir kısmına yetiştim, Tarabya’dan, Kilyos’tan, Fenerbahçe’den, Suadiye’den denize girdim. Uzun zamandır denize girmek deyince aklıma İstanbul gelmiyor. Hâlâ bu olanak kısıtlı olarak var olsa da.
Doğu Karadeniz insanı bu şansa büyük ölçüde sahipti. Yani kıyıda eğlenebiliyor, balık tutuyor, top oynuyor, sahil kahvelerinde yorgunluk gideriyor, sosyalleşiyor ve denize girebiliyordu. Ta ki Karadeniz Otoyolu inşa edilene dek. Doğu Karadeniz kıyılarını doldurup, oradan bir otoyol geçirdiler bildiğiniz gibi. Artık zaten sosyal hayat konusunda son derece yoksul olan kıyı kasabalarının ve şehrinin temel rekreasyon olanağı yok olmuş durumda. Çocuklar denize giremiyor, top oynayamıyor, sosyalleşemiyorlar. Daha da korkuncu otoyolu aşıp, kalan küçücük kıyı parçalarından denize girmeye çalışırken araba altlarında kalıyorlar. Kâzım Koyuncu’nun bir albümüne isim olarak koyduğu ‘viya’yı yapamıyorlar. ‘Viya’ bir tür aletsiz surf demek, dalgalara kendini bırakıp onla birlikte kaymak demekmiş, Ümit Kıvanç’ın ‘Şarkılarla Geçtim Aranızdan’ adlı nefis belgeselinden öğrendiğimize göre.
İşin bir de doğa kısmı var. Kıyılar deniz yaşamının en canlı olduğu yerler. Balıklar, yengeçler, aklınıza ne gelirse buralarda yumurtlar, buralarda beslenir. Sahiller binlerce yılda oluşuyor. Doğal bir sahili yok etmek oradaki deniz hayatını da yok etmektir. Yaşamayan, kıyısına kayığınızı çekemediğiniz, içinde yüzemediğiniz bir deniziniz olsa ne olur, olmasa ne?
HİZMETTE SINIR YOKTUR!
İşte bir başka belgesel, Rüya Köksal ve Aydın Kudu’nun birlikte hazırladıkları ‘Son Kumsal’ Doğu Karadeniz’in otoyol inşaatıyla neler kaybettiğini anlatıyor. Seyrederken içiniz acıyor ve 2000’lerde bu kadar cahilce, insanlık ve doğa düşmanı bir proje nasıl gerçekleştirilir diye düşünüyorsunuz. Ama aslında tam da bu zamanda böyle şeylerin gerçekleştirilebileceğini, biraz neo-liberal ekonomi politikalarına baktığınızda fark ediyorsunuz. Mühim olan, özel sektöre devlet eliyle kâr olanakları yaratmaksa, hizmette sınır yoktur. Yine de aynı mantık içinde bile bu projenin akıl alır yanı yok. Çünkü kâr etmekse amaç aynı şey turizmle de sağlanabilirdi. Turizm de kirletecek ve doğal dokuya zarar verecekti muhakkak ama bu kadar değil.
SALDIRIYA DİRENMELİ
‘Son Kumsal’ı yapan Kudu ve Köksal filmi çekmekle yetinmediler ama. Doğuyu kaybettik bari Batı Karadeniz’i de kaybetmeyelim diye kendi olanaklarıyla yola koyuldular. Amaçları filmlerini Batı Karadeniz kasabalarında gösterip neyin tehlikede olduğunu insanlara göstermekti. Projeksiyon makinesi ve ses düzeni satın alıp filmlerini çeşitli yerlerde gösterdiler. Ta ki İnebolu’ya kadar. İnebolu Belediye Başkanı AKP’li İdris Güleç filmin gösterimini durdurtup, Kudu ve Köksal’ı kasabadan kovdu. Sadece kovmakla kalmamış Kudu’nun iddiasına göre filmin sadece 7 dakikasını izleyen başkan şunları da söylemişti: “Senin şimdi kırarım ağzını burnunu dağıtırım. Sen beni ne sanıyorsun… Defolun gidin buradan…” (Radikal Gazetesi, 24 Temmuz 2008). Güleç’in iddiasına göre film Başbakan Erdoğan’a hakaret ediyormuş. ‘Son Kumsal’ı Documentarist’te seyrettim. Son derece başarılı bir belgeseldi ve içinde kesinlikle hakaret yoktu; ne Erdoğan’a ne de başka bir kimseye. Sinema Yazarları Derneği olarak filmi yılın en iyi belgesel adayları arasına aldık. En iyi film seçilme şansının oldukça yüksek olduğunu düşünüyorum. İşte 7 dakikada yasaklanan film, böyle bir film. İnebolu’dan korku içinde ayrılan Kudu ve Köksal gittikleri Abana’da da kaymakamın yasağıyla karşılaştılar ve filmlerini orada da gösteremediler. Şimdi Sinop’talar. Bir yandan Gerze’de sürmekte olan otoyol çalışmasını görüntülüyorlar, bir yandan da orada çok daha güçlü olan sivil toplum örgütleri yardımıyla filmlerini gösteriyorlar. Gerze’yi balina Aydın’ın favori kıyıları olarak bir zamanlar çok duyardık. Şimdi keşke otoyolun durduğu yer olarak yeniden gündemimize otursa.
Yorumsuz gösterilen çarpıcı görüntülerden biri de Karadeniz kasabalarına dikilen plastik palmiye ağaçlarıydı. Hani Boğaz Köprüsü’nün ışıklandırılması nasıl bir zevke işaret ediyorsa, bu palmiye ağaçları da öyle bir zevke işaret ediyor. Bu yapay ağaçları dikenlerden, doğaya sahip çıkmalarını bekleyemiz. Bunun için herkes elinden geldiğince Aydın Kudu ve Rüya Köksal’a destek olmalı, Karadeniz otoyolunu durdurmak için elinden ne geliyorsa yapmalı. Belgesel sinemaya, Antalya Film Festivali’nde ödül verilmemesiyle başlayan saldırıya direnmeli.