GAZETE/DERGİ: Birgün
Garip; “İmkansızın Şarkısı”nı (Norwegian Wood) izlediğimde kolaj gibi, güzel tablolardan oluşan ama pek iz bırakmayan bir film olduğunu düşünmüştüm. Ama film hâlâ aklımı kurcalıyor. 1968 baharında başlıyor film. Fakat filmin kahramanlarının 68 olaylarıyla, kitlesel hareketlerle uzaktan yakından alakaları yok. Watanabe filmin asıl erkek kahramanı. Kizuki ile Naoko ise nerdeyse bebekliklerinden beri arkadaş olan, bir anlamda kardeş gibi olmuş iki sevgililer. Watanabe bu çiftin en yakın arkadaşı. Kizuki anlaşılmaz bir şekilde intihar edince, Watanabe ile Naoko arasında bir ilişki başlıyor. Watanabe hayretle Naoko’nun bakire olduğunu fark ediyor seviştiklerinde. Naoko daha önce Kizuki’yle sevişememiş, bedeni buna hiçbir zaman hazır olmamış. Naoko için bu sevişme bir istisna olarak kalıyor, Watanabe ile de bir kez daha sevişemiyor. Naoko sonu intihara kadar giden bir depresyona giriyor zaten. Watanabe, daha önce Kizuki ve Naoko’yla ilişkisini yankılayan başka ilişkiler de yaşıyor. Watanabe hep ikinci kemanı oynuyor, hep esas erkeğin gölgesinde sabırla ve yumuşaklıkla sırasını bekliyor. Hayatına giren Midori’ye de başlangıçta pek sahip çıkamıyor, zaten Midori’nin de bir sevgilisi var. Ancak Watanabe zamanla güçleniyor ve film onun inisiyatif almaya hazır olduğunu gösteren bir şekilde sona eriyor.
İmkansızın Şarkısı bana Bertolucci’nin “The Dreamers”ını (Düşler, Tutkular ve Suçlar) hatırlattı. Bertolucci’nin filmi de 1968’de geçiyordu. Filmde birbirleriyle ensest ilişki içinde olan Fransız iki kardeşle, onlarla hayatını paylaşmaya başlayan Amerikalı bir genç vardı. Fransız kardeşlerin ensest ilişkisi birbirleriyle yatmaya kadar varmamıştı fakat. Bunun dışında paylaşmadıkları bir şey yoktu. “İmkansızın Şarkısı”ndaki Kizuki ile Naoko’nun nerdeyse bebeklikten başlayan birlikteliği “The Dreamers”daki kardeşlerin ilişkisine benziyor. Amerikalı genç Fransız kızın yattığı ilk erkek oluyor, tıpkı Watanabe’nin Naoko’nun ilk yattığı erkek olması gibi. Fakat Watanabe nasıl Naoko için asıl sevgili konumuna yükselemiyorsa, Amerikalı genç de Fransız kardeşlerin hikâyesinde hiç esas oğlan konumuna yükselemiyordu. “The Dreamers”da filmin kahramanları filmin başında ve sonunda 68 olaylarına katılsalar da, esasen içlerine kapalı bir şekilde, evden çıkmadan yaşıyorlar. “İmkansızın Şarkısı”nda ise 68’in tamamen dışındalar. Biraz farklı da olsalar, bu içe kapalılık iki filmde de dikkat çekici.
Yine Barış Bıçakçı’dan söz edeceğim. Onun “Bir Süre Yere Paralel Uçtuktan Sonra” adlı kitabında Başak ile Ufuk adlı iki kardeş vardır. Umut için şu cümle geçer kitapta “Kız kardeşi ve annesiyle kurduğu dünyaya kimse giremez.” Başak için de şöyle bir cümle vardır: “Bütün sevgililerinden, ağabeyi ve annesiyle yakın olduğu kadar yakın olamadığı, olamayacağı için ayrılmış.” Başak kitapta intihar eder, Naoko gibi. (“İmkansızın Şarkısı” filminde 3 intihar var. Kitabında ise 4 intihardan söz ediliyormuş).
Bir sonuca varmak istemiyorum bu yazıda. Umarım kurduğum bağlantılar anlamlı gelir. “İmkansızın Şarkısı” güzel görünen bir film, muhtemel ki derin bir yanı da var.