TARİH: 19 Şubat 2011
GAZETE/DERGİ: Birgün
Çocuklar, sosyalleşin!
Genç bir adam bir sabah, annesinin telefonuna bile cevap vermeden evinden çıkar, cipine atlar ve Utah’ın kanyonlar ve vadilerle dolu vahşi doğasına kendini atar. Kimsenin Aaron’un nereye gittiğinden haberi yoktur. Aaron bisikletini özgürce sürer, sonra trekking yapmaya başlar. Yolunu kaybetmiş iki genç kıza rastlar, onlarla güzel vakit geçirir, saklı bir gölde yüzer ve sonra tekrar yalnız başına yoluna devam eder ve sonra başına bir kaza gelir. Bir yarığa düşer. Onla birlikte düşen bir kaya Aaron’un kolunu duvara sıkıştırır. Aaron kısıtlı su ve yiyecekle kimsenin kendisini görmeyeceği ve duyamayacağı bir kapana kısılmıştır. Kimse nereye gittiğini de bilmiyordur zaten. Filme adını veren “127 Saat” işte Aaron’un bu kapanda geçirdiği süreye işaret ediyor.
Film yaşanmış bir öyküye dayanıyor. Dolayısıyla filmin nasıl bittiği de bilinen bir şey. Aaron uyduruk bir çakıyla kemiğini kırıyor, kolunu kesiyor ve kendini kısılıp kaldığı yarıktan kurtarıyor. Her babayiğidin harcı değil! Böylesine kısıtlı bir mekanda, sonu bilinen bir öyküyü merakla izlettirmek de her babayiğidin harcı değil ve Danny Boyle bu açıdan becerikli bir yönetim sergiliyor. Fakat film, daha fazla bir şey söylemiyor. Aaron niye böyle biri olmuştur, neden bu kadar yalnızdır, ne ispat etmeye çalışmaktadır ve nasıl bu kadar güçlü bir iradeye sahiptir? Ayrıca Aaron nasıl bu kadar az acı çeker ve hiç bayılmaz? Filmin bütün söylediği, “siz, siz olun sevdiklerinizi ihmal etmeyin!”den ibaret. Benim bu mesajla bir sorunum yok ama bu şekilde sunulmasıyla var. Filmin sonunda bu mesaj neredeyse bir ders gibi sunuluyor seyirciye. Ama belki de Danny Boyle dalgasını geçmiştir, onu bilemiyorum.