TARİH:  26 Ocak 2008
GAZETE/DERGİ: Birgün

Öncelikle Uğur Kutay’ın ‘Ben Efsaneyim’ hakkındaki zihin açıcı, nefis yazısını okumadıysanız, onu okuyun: http://www.birgun.net/index.php?sayfa=73&view_author=113&articIe=11359. Film bir kanser araştırmacısının açıklamalarıyla başlıyor, n Eylül’de pilot koltuğuna oturup, Dünya Ticaret Merkezi’ne bindiren El Kaidecileri düşünün. Filmdeki bilim kadını kansere yol açan zararlı virüsleri böyle tarif ediyor: Çok hızlı bir arabanın sürücü koltuğuna oturmuş kötüler. Kanserle savaşta yapılacak iş sürücüyü değiştirmek. Filmin, Manhattan’da DTM’lerin bulunduğu yerde geçtiğini ve buraya aynen gerçek hayatta da olduğu gibi ‘ground zero’ yani sıfır noktası dendiğini de hatırlayın.

Filmde Manhattan’a sıfır noktası denmesinin nedeni terörist saldırılar değil. Kanserle mücadelede sürücü koltuğuna konulduğu düşünülen iyi sürücü daha büyük bir felakete yol açmıştır. Kanserle mücadele edelim derken başta iyi sonuç veren yöntemler iflas etmiş, iyi sanılan sürücü insanları insanlıktan çıkarmış, canavarlara dönüştürmüştür. Kanser yerine terörü koyun, sürücü olarak Bush’u düşünün.

AMERİKAN BAYRAĞI VE KİLİSE
İşte bu felaketten sonra Manhattan’da tek bir insan kalmıştır: Tanrıya inanmayan, Bob Marley dinleyen askeri doktor Robert Neville. (Bob Marley dünyanın belki de tek uluslararası süperstarı. Hem Batı’da hem de üçüncü dünyada bu kadar sevilen başka bir şarkıcı benim bildiğim yok. Gerçi filmin de vurguladığı gibi Batı’da unutulmakta. Oysa Endonezya’da, Hindistan’da Bob Marley’nin resimleri Che Guevera’yla yan yana duruyor her yerde) Sam adlı bir de kurt köpeği olan Neville cana-varlaştıran virüse karşı bağışıklık sahibidir ve hastalığın çaresini bulmak için çabalarını sürdürmektedir. Sadece geceleri dışarı çıkan canavarlardan saklanarak ve günün belirli bir saatinde radyodan da yaptığı yayınla hayatta kalan başka insanları arayarak günlerini geçirir Neville. Tam ümidini yitirdiği anda karşısına çıkan insana ise inanmak istemez. Bu insan Neville’e benzemez, tanrıya çok bağlıdır.

Bu noktada filmin mesajının bulanıklaştığını düşünüyorum. Film bilimadamı Neville’i mi yüceltiyor yoksa inanç sahibi kadını mı? Filmin finalinde gördüğümüz kasabanın en akılda kalıcı imgesinin bir Amerikan bayrağı ve kilise olması da kafa karıştırıcı.

ÇOK ZOR BİR İŞİN ALTINDAN KALKIYOR
‘Ben Efsaneyim’ bir yandan Bush’un dinsel söylemli terörle savaşına karşı şeyler söylerken, diğer yandan aynı söylemi yeniden üretir gibi. İnsanlığın geri kalanı kaderine terk edilirken, bir avuç öz-Amerikah korunaklı duvarların ardında umudu temsil ediyor. Ne dersiniz Uğur hocam? Bütün bunlar bir yana ‘Ben Efsaneyim’ çok zor bir işin altından kalkıyor. Neredeyse büyük çoğunluğu tek bir adam üzerine kurulu bir filmi ilgiyle izletiyor. Fakat bir ada olan ve köprüleri bombalan Manhattan’a dışarıdan birisinin nasıl geldiği gibi cevapsız soruları da var filmin. Hatta benim gibi ayrıntı meraklısıysanız, Amerika’ya özgü bir canlı olmayan aslanları, hele hele yavrularını gezdiren bir erkek aslanı da yadırgayabilirsiniz.

Senaryonun daha da ciddi sorunlu olduğu yerler de var doğrusu. Canavarlaşan köpeklerini Neville’in üzerine salan canavar insanların neden kendilerinin deliklerine geri girdikleri gibi… ‘Ben Efsaneyim’ yine de ilginç bir film.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com