Tarih: Haziran 1997
Gazete/Dergi: Roll
In It For The Money
SUPERGRASS
(EMUKent)
“Genciz/Özgürüz/Dişlerimizi fırçalamayı da ihmal etmiyoruz”. Matrak değil mi? Bence çok hoş. Bu sözlerSupergrass’ın ilk albümü ”I Should Coco”nun hit parçası “Alright”da yer alıyordu. Şarkının clipi de sözlerdeki kaygısızlığı bire bir yansıtıyordu. Ya bisiklet üzerindeydi grup elemanları, ya da bir pikabın arkasında birbirleriyle yastık kavgası yapıyorlardı. Dalgalarını geçiyorlardı, başka da bir istekleri yoktu. Bazen “Caught by the Fuzz” da anlattıkları gibi esrar içerken anneleri tarafından enselenmek gibi sorunlar yaşanıyordu elbette. Kaygısızlar dediysek, o kadar da değil yani.
Grubun solisti ve gitaristi Gaz Coombes’un “Karnımı doyuracak kadar param varsa, İyi de vakit geçiriyorsam başka bir şey umurumda değil” demesi gerçi grubun davulcusu Danny Goffey’yi bile kızdırıyordu ama sonuçta albümün ruh hali Coombes’un sözlerini yansıtıyordu. Peki bu kaygısızlık, bu şamatacılık Supergrass’ı görünce kaldırım değiştirmeyi (bkz. Roll No.7, Supertramp eleştirisi) gerektirecek kadar kötü bir şey mi? Tabii ki sevmek zorunda değilsiniz ama…
Hayat şamatayla geçmiyor ama hiç şamatasız da çekilmiyor. Sonuçta şamata da bir reddiye. Apolitik olmasına apolitik ama yine de dışarıda duran bir tavır. “I should Coco”da en azından üç şarkı bu dışarıda durmayla ilgiliydi. ”I’d Like To Know” da “Gariplerin nereye gittiğini bilmek istiyorum/ Gariplerin gittiği yere gitmek istiyorum” diyorlardı. Her şeyin başı gariplik. Supergrass’ın ilk albümü bence gayet iyi bir albümdü. Ayılıp bayılmadık ama enerjilerini, coşkularını, zıpırlıklarını ve içtenliklerini sevdik. Üstelik belli ki müzik kültürleri de gayet sağlamdı Supergrass’ın. Psikedelyadan moda, britpop’tan punk’a kadar geleneğe gayet hakimdiler ve inanılmaz bir hızla çalmayı beceriyorlardı. Hakkettikleri ilgiyi de gördüler, birkaç hafta 1 numarada kaldılar, bir milyon civarında sattılar.
İki yıl aradan sonra şimdi “In It For The Money”yle yine karşımızda Supergrass. İyi haber: Supergrass kendini tekrarlayan topluluklardan değil. Olgunlaşma emareleri görülüyor. Kötü haber ise yeterince olgunlaşmamış olmaları. Arada bir yerlerdeler. İlk albümün çocuksuluğu, zıpırlığı yok bu albümde. Şarkılar iyi, akılda kalıcı, popla rock’ın kesiştigi bir yerde. Yine Nirvana’dan Doors’a, KC and the Sunshine Band’den evet- Supertramp’a (Coombes’ın sesi bazen Roger Hodgson’ınınkine acaip benziyor) kadar bir sürü kaynağa başvurmuşlar. Belli ki bu kez daha çok kafa patlatmışlar, daha çok emek vermişler. Ama bunun bedeli ilk albümdeki masumiyetin, zıpırlığın yitirilmesi olmuş. Zıpırlık gidince de Supergrass’ın ilk albümünü özel kılan şey de gitmiş… Baterist Danny Goffey tempolarındaki yavaşlamayı, artık konserlerde eskisi kadar hızlı çalamamasına bağlıyor biraz da. Besteler ilk albümde olduğu gibi üçlünün ortak ürünü. Bu kez bazı şarkılarda Coombes, Goffey ve basçı Mick Quinn’e, Gaz’ın kardeşi klavyeci Rob Coombes da destek vermiş. Dediğimiz gibi şarkılar iyi ve akılda kalıcı ama iz bırakıcı değil. Kimilerine göre (mesela Q dergisine) tam kıvamındalar ama bizce ne yeterince ağırlar ne de yeterince hafif. Ama belki önemli olan Supergrass’ın başarıyı yakaladık deyip temcit pilavı gibi aynı şeyi önümüze sürmeye kalkmamaları. Supergrass yabana atılacak bir topluluk değil. Çok daha iyisini yapabileceklerinin sinyalleri var bu albümde. Enstrümanlarına hakimiyetleri, müzikal birikimleri, değişime açık oluşları ve yaş ortalamalarının 23 olması düşünülürse ümitli olmak için çok neden var.