TARİH:  5 Eylül 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün

Filmde günümüz Bitlis’ine dair karanlık bir tablo çıkıyor. Bu tabloda devlet, bir dana üzerinde bile olsa iktidarından katiyen taviz vermiyor ve ‘siyasi’ olabilecek her tür gizli faaliyete anında el koyuyor
‘Hayatın Tuzu’ günümüzde Bitlis’te geçiyor ve temelde dört kardeş ve annelerinden oluşan bir aileyi anlatıyor. Harun (Görkem Kanbolat) İstanbul’da dikiş tutturamayıp, korsan CD’lerle dolu kolisiyle birlikte Bitlis’e, annesinin evine geri dönüyor. Filmin dış sesi yani anlatıcısı da o. Büyük abi Şehsuvar (Levent Ülgen), bir camide imamlık ve müezzinlik yapıyor. Gençliğinde türkücü olma hayalleri kurmuş ama başaramamış, sonunda şarkı söyleme arzusunu ezan okumakla az çok tatmin etmiş. Yine de rüyalarında minareden halka arabesk, fantezi şarkılar söylüyor. Ortanca erkek kardeş Sırrı (Bülent Düzgünoğlu), tütün fabrikasında çalışıyor ama dışlandığını düşünüyor. Sermayesi olmamasına rağmen bir fotoğrafçı dükkânı açmayı hayal ediyor. Küçük kız kardeş Meryem (Asiye Dinçsoy) ise yıllardır üniversiteye girmeye çalışıyor. Hukuk okumak hayalleri, sınıf öğretmenliği okumaya kadar inmiş ama sınavda başarılı olma şansı uzak gözüküyor. Kardeşler birbirleriyle sıcak bir ilişki kuramazken, anne Medine (Güzin Çorağan) hepsini koruyup kollamaya çalışıyor.

KAYDA DAĞER BİR İLK FİLM
Filmde başka yan karakterler de var. Kahvelerde gazete haberleri ezberden okuyarak üç beş kuruş  kazanmaya çalışan yaşlı bir adamcağız var mesela. 12 Eylül’de gazete okumayı kestiği ve umudunu tümden yitirdiği için okuduğu bütün haberler 1980 öncesine ait. Bir diğer yan karakter de köyün delisi Efrahim. O da, oğlunu kaybettikten sonra yavaş yavaş aklını yitirmiş ve ağzından ‘öleceksin’den başka söz çıkmayan bir meczuba dönüşmüş.  Efrahim’in bir başka özelliği de zamanında kentin en çok okuyan adamlarından bir olması ve çalıştığı fabrikada sigara paketlerinin içine mesajlar yazması. Fabrika işçilerinden birisinin şiddete maruz kalan karısı olan Süheyla ise Harun’un geri gelmesiyle hayallere kapılıyor. Öte yandan belediye görevlileri, mezbahadan yaralı bir halde kaçan danayı inatla kovalıyor, çocuklar ise inatla danayı koruyor. Ender Özkahraman’ın yazdığı senaryo, karakter zenginliği ile bir romanı andırıyor. Sorun şu ki bu kahramanların hikâyeleri yeterince iç içe geçmiyor. Yine de ortaya günümüz (belki de 12 Eylül sonrası demek lazım) Bitlis’ine dair karanlık bir tablo çıkıyor. Bu tabloda devlet, bir dana üzerinde bile olsa iktidarından katiyen taviz vermiyor ve ‘siyasi’ olabilecek her tür gizli faaliyete anında el koyuyor. Filmin adındaki ‘Hayatın Tuzu’ ise gurura denk geliyor. Bir düşünür ‘gurur hayatın tuzudur ‘ demiş. Yönetmen Murat Düzgünoğlu ise filminde ‘abartılmış gururun, insanın hayatını nasıl bir çıkmaza sürüklediğini’ anlattığını söylüyor. Ben filmden bu mesajı alamadım. En azından filmin gurura dair olduğunu söyleyemem.  Sonuç olarak ‘Hayatın Tuzu’  kimi anlatım sorunlarına rağmen, Bitlis’in ruhuna sızabilen, kayda değer bir ilk film.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com