TARİH:  14 Ağustos 2010
GAZETE/DERGİ: Birgün


Britanya’dan rock’çı çıkmaz!
Judd Apatow’un öncülerinden olduğu bromance (birader romansı) alt türünden daha önce söz etmiştim. Bu türün tipik özelikleri var. Kahramanları yetişkin erkekler olmalarına rağmen, duygusal olarak henüz ergen seviyesindedirler. Sorumluk almaya, bir kadınla derinlikli bir ilişki kurmaya hazır değillerdir. Akılları hâlâ maceralar yaşamak peşindedir, bir şekilde bu maceraları yaşarlar da ama hayal kırıklığına uğrarlar. Sonunda evlenme ya da ilişkilerine sahip çıkma kıvamına gelirler. Konformist veya muhafazakâr görülebilecek bu yaklaşımla aslında çok da sorunum yok çünkü yerleşik bir ilişkinin karşısına konulan genellikle çok daha derinliksiz, çok daha sığ ve çok daha tüketici ilişkilerdir.
Zorlu Görev de aynı formülü  izliyor. Büyük bir müzik şirketinde çalışan Aaron Green’in stajyer doktor bir sevgilisi var ama onun aklı rock’çı ya da hip-hop’çı müzisyenlerin verdiği çılgın partilerde. O partilerde yaşayacağını düşündüğü seks maceraları ağzını sulandırıyor. Hayat Aaron’a bu dünyanın içine girme fırsatını veriyor. Çalıştığı şirkete para kazandırabilmek için Britanyalı bir rock’çıyı ABD’ye getirmekle görevlendiriliyor. Amerikalılar Britanyalı rock’çılarla dalga geçmeyi öteden beri severler. ‘Spinal Tap’ bu dalganın ilk ve  en başarılı örneklerindendir. Afrikalı çocuklara sahte bir duyarlılık gösteren Britanyalı rock’çı Aldous Snow karakteri de bu parodi tarzının bir örneği.
Aldous’a takılıp hayatını yaşamak Aaron’a iyi gelmez fakat. Rock’n’roll yaşam biçimi bir tür ebedi ergenliktir ve kahramanın bunu aşması türün gereğidir. Sonuç türün gereklerini yerine getirecektir tabii. Büyük müzik şirketleri karşısında, bağımsız (indie) şirketleri savunması ve Metallica’yı internet üzerinden serbest müzik paylaşım sitesi Napster’a açtığı davadan dolayı iğnelemesi filmin hoşluklarından. Ama filmin, İngiliz rock’çılara bir şey olmaz deyip sex & drugs & rock’n’roll (seks ve uyuşturucu ve rock) yaşam tarzına kurban vermiş iki İngiliz grubunu anması ciddi bir dikkatsizlik.
Filmde adı verilen gruplardan Rolling Stones’dan Brian Jones (gruptan ayrıldıktan hemen sonra), Led Zeppelin’den ise John Bonham erken yaşta hayatlarını kaybetmişlerdi çünkü. Bu grupların liderlerinin hayatta olması, İngilizlere bir şey olmadığı anlamına gelmiyor. Metallica’nın davulcusu “sahte entelektüel” Lars Ulrich’e filmde Danimarkalı denmesi gibi, hakiki rock’çıların özbeöz Amerikalılardan çıktığını ima eden bu varsayım da filmin Britanyalılara geçiren yumuşak ırkçı esprilerinden biri.
Ayrıca sahte duyarlılıklarla dalga geçmek iyi de, sizin öneriniz ne diye de sormak geliyor insanın içinden. Sonuçta Afrika’yla ilgili  en iyi şarkılardan biri olan ‘Biko’yu Britanyalı Peter Gabriel’in yazdığını hatırlatırım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com