TARİH: 28 Şubat 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün
Babalar ve oğul
Bazı filmleri seyrettikten sonra sadece kötü bir film seyrettiğim, kötü vakit geçirdiğim için üzülmüyorum. Bir de başka tür bir kötülükle karşılaşmış olmanın öfkesi içimi kaplıyor. Seyircisini sömürmek için her şeyi yapan, para kazanmanın her yolunu mübah sayan, hastalıklı mesajlar ileten filmleri seyrettikten sonra canım sadece yazı yazmak değil başka şeyler de yapmak istiyor.
Mesela ‘Ayakta Kal’ adlı filmden ya da şimdi gündemimizdeki film olan ‘Umut’tan sonra böyle hissettim. ‘Umut’ öyle böyle kötü değil, korkunç! Ne acayip senaryo, ne garip başrol oyuncusu o öyle. Sokaktan mı bulunmuş bu yetenekler? Seyircinin duygularını sömürmek, ağlatmak için elinden geleni ardına koymayan bu film bir türlü akmayı da başaramıyor. O kadar kötü ki bir süre sonra ilginizi yitiriyor, kendi kendinize eğlenmek için bir şeyler bulmaya çalışıyorsunuz. Filmde omuriliği nakline muhtaç küçük bir çocuk var. Tanrı ona iki baba bahşediyor. Biri kalbini yani sevgisini, diğeri ise ayakta durmasını sağlayacak omurgasını yani parasını veriyor. Bir yandan da organ anlamında da kalp ve omuriliği veriyorlar. Yani birebir bir uyum var şeylerin düz ve metaforik anlamları arasında. Ne güzel! Babalarının koruması altında serpilip gelişiyor talihsiz küçük. Bu babalardan biri aynı zamnda acımasız bir mafya babası ve sinek gibi adam öldürüyor ama olsun, babalar iyidir! Onlar sayesinde varız.