TARİH:  Mayıs 2008
GAZETE/DERGİ: Birgün

Bir kadın arkadaşımın yakıştırdığı ‘kadın pornosu’ ağır bir tabir, kadın erotikası diyelim ‘Sex and the City’ye. Kadınların erkeklere, sex objeleri, tüketim nesneleri, olarak bakmaktan çekinmedikleri, meni tatları arasındaki farklardan bir gurme edasıyla söz edebildikleri bir film. Erkekler kadınları rakı mezesi yapıyorsa ki yapıyor, kadınlar erkekleri niye yapmasın? Erkeklerin yaptığı her kötü şeyi kadınlar da aynı derecede kötü yapabildiklerini kanıtlamadılar mı? İyi şeyleri de aynı derecede iyi yapıyorlar tabii, ayrımcılık yapmıyorum. Yeter ki fırsat tanınsın.

New York’un çeşitli bölgeleri var, en tanınmışı Manhattan. Filmin şehirden kastettiği burası, hatta Manhattan’ın belirli müreffeh bölgeleri denilebilir. Filmin kahramanı dört kadın da burada oturmuyor ama burada bir araya geliyor. Kadınların seksle ilişkisine gelince: Birisi evli ve çocuklu ve mutlu, üstüne bir de hamile kalıyor. Yani en sıkıcı kişilik bu.

Bir diğeri evli ve çocuksuz ve çok çalışıyor, az sevişiyor. Sonuç: Kocası bir kaçamak yapıyor ve ayrılıyorlar. Büyük gerilim konusu ise karı kocanın ne zaman tekrar bir araya gelecekleri.

Bir başkası Los Angeles’ta kendisinde genç ve yakışıklı bir oyuncuyla yaşıyor. Ama heyhat, o bir seks bağımlısı. Üstelik onun da sevgilisi çok çalışıyor, az sevişiyor. Bir de reklam fotoğraflarında çıkmış bir Latin âşık tipli komşusu var. Bakalım kahramanımız ne yapacak; sevgilisinden ayrılıp da mı komşusuyla yatacak, ayrılmadan mı? Ve tabii bir de başkarakter var Sarah Jessica Parker’ın canlandırdığı. Vogue dergisinde editör ve içlerinde en iddialı olanı o. Erkek olarak hedeflediği kişiye kod adıyla hitap ediyor: Mr. Big, yani Büyük Bey. Eh, erkekten de büyük olması beklenir, başta da cüzdanının. Büyük Bey’in maşallah cüzdanı çok büyük. Manhattan’da büyük bir daireyi, fiyatını sormadan ya da sormuşsa da fazla düşünmeden alabiliyor. Kızımızın derdi ise bu daire, ayrıldıklarında ne olacak? Hepsi herife mi kalacak, kendisine de bir şey düşecek mi? Evlilik, yasal haklara sahip olmanın tek yolu. Kızımız evlenebilecek mi bakalım? İşte filmin asıl gerilim konusu bu!

Bütün bunlar çok sıkıcı geldiyse ki öyle, filmin gerçekten güldüren birkaç esprisi ve en azından bir başarılı sahnesi olduğunu da söylemeliyim. Büyük Bey’in nikâhtan yan çizdiği sahnede, kadınların öfkesinde çok temel, çok tarihsel, tabiri caizse sınıfsal bir şey var. O süslenip, püslenmelerin, kafalarına kuş tüyleri takmaların, hareket kabiliyetlerini sıfırlayan sivri topuklu ayakkabılar ve daracık eteklerle maskaraya dönüşmelerin karşılığını almak istiyorlar. Vermezsen kafana çiçeği yersin! İşin acıklısı sorumluluktan kaçışın cezası da bu kadar hafif! Tokat ya da fiske bile değil çiçek yiyorsun kafana.

Ama kahramanları gibi, yönetmen ve senaryo da erkekleri tamamen konu mankenlerine dönüştürerek intikam alıyor denebilir.

‘Sex and the City’nin kadın erkek meselelerinde özünde tutucu, tüketim toplumunu ve kültürünü kutsayıp, yücelten politik bir film olduğunu söylemeye de gerek yok artık. Kadınların filmde son kez bir araya geldikleri yer tabii ki Irak işgalini protesto mitingi değil, moda haftası!

Sex and the City Yönetmen: Michael Patrick King Oyuncular: Sarah Jessica Parker, Kim Cattrall, Cynthia Nixon

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com