TARİH:  21 Temmuz 2012
GAZETE/DERGİ: Birgün

Barbara
Berlin Film Festivali’nin 2011’deki Altın Ayı sahibi filmi “Bir Ayrılık”, başka şeylerin yanı sıra ülkeyi (anayurdu) terk etmek ve etmemek arasında kalan İranlı bir çifti anlatıyordu. Berlinale’de 2012’de yarışan ve Christian Petzold’a en iyi yönetmen ödülü kazandıran Barbara’nın filme adını veren kahramanının da derdi ‘Bir Ayrılık’ın kadın kahramanı Simin’le aynı: Ülkesini, (bu durumda) Doğu Almanya’yı terk etmek. İki filmin de erkek kahramanlarının kendi ülkelerinde kalmaktan yana olması, bu benzerliği artırıyor. Ama bu tematik benzerlik dışında iki film tamamen ayrı yapıdalar.

Barbara’yı ilk kez Berlinale’de seyrettiğimde az etkilemiştim, ikinci kez İstanbul’da seyrettiğimde filmi çok daha fazla beğendim. Hatta bence “Berlinale”yi, Barbara’nın kazanması doğru olurdu. Fakat filmin ilk izleyenlerine, hele Alman olmayanlara çıkardığı zorluklar var. Bunu hem kendimde, hem de başkalarında gözlemledim. Kimi kimlikler bulanık kalabiliyor, kimi niyetler net anlaşılamayabiliyor. Barbara’nın birinciliğini bu tip sorunları da engelledi.

Barbara (Nina Hoss), Doğu Almanya’lı bir doktor. Batı’ya geçmek istediği ve pasaport başvurusunda bulunduğu için başkent Berlin’den küçük bir taşra kasabasına sürgüne gönderiliyor. Barbara’nın belli bir politik görüşü olduğuna dair bir fikrimiz film boyunca oluşmuyor. Barbara sadece nefret ediyor: sistemden, düzene ayak uydurmuş insanlardan, taşralılardan. O kendisini muhtemelen daha fazlasına layık gören, burnu oldukça büyük, asosyal biri. Ama Barbara’nın kendini layık gördüğü şey ne? Bundan kendisi de emin değil.

Barbara geldiği kasabada Andre adlı bir doktorla çalışmaya başlıyor. Andre ne kadar sıcaksa Barbara o kadar soğuk. Barbara, Andre’nin kendisi hakkında raporlar tutmakta ve bunu polise sunmakta olduğundan emin. Ve haksız da değil. Ama Andre de bir apparatchik’ten (eski sosyalist sistemlerin “bekçi Murtazaları” için kullanılan bir sözcük) ibaret değil. Son derece derin bir sorumluluk bilinci olan biri o. Düzenle sorunları var ama bu onun insanlara yardım etme idealini hiçbir biçimde engellemiyor. Hatta onun da taşrada olması bir nevi sürgün. Barbara’nın alaycı bir şekilde, “çiftçiler ve işçilerin emeği sayesinde okuduk, şimdi borcumuzu ödemeliyiz” şeklinde, parti sloganlarını tekrarlamasını “yanlış da sayılmaz” diye cevaplıyor. Andre her şeye rağmen acılaşmamış ve asosyalleşmemiş. Aslında Barbara’nın da insani duyguları işi söz konusu olduğunda canlanıyor. Stella adlı asi bir kız, çalışma kampından kaçıp, ormanda keneler tarafından ısırılmış ve menenjit olmuş halde hastaneye getirilince Barbara’nın sıcak ilgisi ve üst düzey doktorluğuyla sağlığına kavuşuyor. Andre de farklı değil. O da beyin kanaması geçiren bir çocuğu benzer şekilde tedavi ediyor. Barbara’nın cinsel açıdan da soğuk olmadığını Batı Alman sevgilisiyle buluşmalarında görüyoruz. Bu buluşmalar sevişmeden ibaret kalıyor genelde. Fakat bir buluşma, Barbara üzerinde bence kırılma noktası oluyor. Sevgilisi Barbara Batıya kaçabilirse, çalışmadan yaşayabileceğini çünkü kendisinin yeterli miktarda para kazandığını söylüyor. Bu mu Barbara’nın istediği? Evde oturmak ve alışveriş kataloglarından tüketim malzemesi seçmek mi? Hayatının anlamı ne? Kapitalizm ona aradığı şeyi sunacak mı? Peki ya taşrada gözetim altında, yokluk içinde, bürokratik ve kuşkuya dayalı bir sistem çekilir mi? Yönetmen Petzold filmle ilgili görüşünü yazarken Anna Seghers’den şu cümleyi alıntılamış: “Geçmişini kaybeden, geleceğini de kaybeder”. Barbara’nın seçimi geleceği kazandıracak mı yoksa geçmişiyle birlikte geleceğini de mi yok edecek?

“Barbara” filmi kolaycı çözümlere yanaşmıyor. Çözüm Batıda demiyor, Doğuyu sert biçimde eleştirirken.

“Barbara”nın senaryosunun içerdiği zenginliğe hayran kalmamak mümkün değil. Oyunculuklar çok iyi, özellikle Andre rolünde Ronald Zehrfeld çok başarılı. Nina Hoss zaten Berlin’den en iyi kadın oyuncu ödülü almış usta biri. Bence “Barbara” yılın en iyilerinden ama bunu ilk izleyişimden sonra söylemezdim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com