TARİH: 9 Ekim 2010
GAZETE/DERGİ: Birgün
Erkek olmanın bedeli
Korku sinemasının ustası Wes Craven’in son filmi “Satılık Ruh” pek korkutmasa da merakla izlenen bir film. Freudyen bir okumaya da açık olduğunu düşünüyorum. Küçük bir kasabada adamın biri çıldırır ve ruhuna şeytan girmiş gibi davranmaya başlar. Küçük kızının gözünün önünde hamile karısını öldürdükten sonra polis adamı vurur. Fakat adamın akıbeti yine de meçhul kalır. Çünkü bindirildiği ambulans bir kazada alev alır ve adamın cesedi bulunamaz. Aradan 16 yıl geçer. Katilin öldüğü ya da kaybolduğu gece doğan gençler büyümüşlerdir ve ambulansın enkazının bulunduğu yerde kaza gecesinin yıldönümlerinde bir tören düzenlemektedirler. Gençler o gece katilin kuklasını sembolik olarak öldürürler. Bu aynı zamanda bir ergenlikten erkekliğe geçiş töreni işlevi de görür. Ödipal karmaşa bir anlamda aşılmış oluyor çünkü sembolik olarak öldürülen babadır. Hatta belki de sembolden de öte gerçekten de bir baba ama filmin sırlarını açık etmeyelim. Fakat Bug lakaplı genç o gece sembolik olarak “baba”sını öldürme eylemini gerçekleştiremez ve katil yeniden ortaya çıkar. Bug kahramanın yolculuğunu tamamlayabilecek ve erkek olabilecek midir? Ve erkek olmak tehlikeler karşısında korkuya kapılmamak mı demektir yoksa korktuğunu belli etmemek mi? Ve de genç kuşaklar leş yiyici akbabalar gibi bütün ölü kuşakların ruhlarını bir şekilde geleceğe taşımakta mıdırlar? Craven’ın filmi sonlarına doğru sarksa da kendisinden beklenenleri yerine getiriyor. Üç boyutlu olduğunu da ekleyelim.