TARİH: 7 Temmuz 2012
GAZETE/DERGİ: Birgün
Fas’ın başkenti Rabat 18 yıldır yaratıcı sinemaya destek veren bir festival düzenliyor. Bu yıl (Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği)katkılarıyla 18. Uluslar arası Rabat Auteur Film Festival’inin onur konuğu ülke Türkiye’ydi. Kültür Bakanlığı ve SETEM’in katkılarıyla düzenlenen Türk filmleri toplu gösterimi Ertem Göreç’in klasik filmi “Karanlıkta Uyananlar”la açıldı. Filmden önce yapılan törenle Ertem Göreç’e Onur Ödülü verildi. Semih Kaplanoğlu’nun “Bal”ı, Reha Erdem’in “Kosmos”u, Çağan Irmak’ın “Babam ve Oğlum”u, Şerif Gören ve Yılmaz Güney’in “Yol”u, Mahsun Kırmızıgül’ün “New York’ta Beş Minaresi ve Seren Yüce’nin “Çoğunluk”u bu bölümde gösterilen Türk filmleriydi ve seyirciden büyük ilgi gördü. Zaten Fas’ta Türkiye’ye büyük bir sevgi ve merak beslendiğini gördük. Herkes Türkiye’yi ne kadar beğendiğiyle söze başlıyor ve bir an önce Türkiye’ye gelme isteğinden ya da Türkiye’de geçen güzel günlerinden söz ediyordu. Bu merakta dizilerin de büyük payı var doğrusu. Türk dizileri kasıp kavuruyor dünyanın önemli bir bölümünü. Kazakistan’dan Fas’a (ki arada epey bir mesafe var!) bu olguyu bizzat müşahede etmiş bulunmaktayım. Kadınlar “Mohandes” (Kıvanç Tatlıtuğ’un “Gümüş” dizisinin Arap versiyonundaki adı) diyor başka bir şey demiyor. Brad Pitt gelse, Tatlıtuğ’un yanında sönük kalabilir, o derece.
Festival’in yarışmalı bölümünde 17 film vardı, dünyanın dört bir yanından. Benim de içinde bulunduğum jüri Arap ağırlıklı olmakla birlikte, Fildişi Sahilleri ve Kosta Rika’dan da üyeler içeriyordu. Festivalin yarışmalı bölümündeki Türk filmi ise “Unutma Beni İstanbul”du. Hüseyin Karabey’in artistik direktörlüğünde gerçekleştirilen filmin aslında uluslararası bir yapısı var. Altı kısa filmden oluşan filmin her bir bölümü başka bir yönetmence çekilmiş ve farklı bir oyuncu kadrosunca oynanmış. “Unutma Beni İstanbul” festivalin büyük ödülünü kazandı.
“Unutma beni İstanbul”un gösterimi ardından yapılan söyleşi oldukça coşkulu geçti. Seyircilerin çoğu İstanbul’un hiç tanımadıkları yüzleriyle ilk defa bu filmle karşılaştı ve televizyon dizlerinin parıltılı dünyasından başka dünyaların da olduğuna ilk kez bu filmle tanık oldu.
Ev sahiplerimiz kriz koşullarında geçmiş yıllara göre çok küçülen bütçelerine rağmen, bize sıkıntı yaşatmamak için ellerinden geleni yaptılar. Doğrusu kendilerine teşekkür borçluyuz. Feza Sınar’ın ve Mehmet Güleryüz’ün gayretleriyle bu etkinliği örgütleyen SETEM’e ve desteğini esirgemeyen Kültür Bakanlığı’na da çok teşekkür ederiz. İki ülke sinemaları arasında yakınlaşma sağlayan bu tür etkinliklerin ilerde de gerçekleştirilmesi dileğiyle…
Son bir not: Herkesin bir gün Fez’in soukh’unu (pazarını) görmesini dilerim. Zamanda yolculuk yapmak gibi bir şey…