TARİH: 3 Temmuz 2010
GAZETE/DERGİ: Birgün
Sahip çıkılmak ya da…
Canlandırma sineması teknolojisi o kadar ilerledi ki, inanılmaz şeyleri sıradan şeylermiş gibi algılıyoruz. Oyuncak Hikâyesi-3 bu sanatın ulaştığı zirvelerden biri olduğunu yine de fark ettiriyor. Bu kez oyuncaklarımız sahipsiz kalma/ çöpe atılma/ şiddete maruz kalma gibi durumlarla karşılaşıyorlar. Sahipleri Andy artık üniversiteye gideceği ve de odası boşaltılacağı için oyuncakların da kaderi değişiveriyor. Tavanarası mı, çöp arabası mı derken kendilerini bir yuvada buluyorlar. Ama kolektif mülkiyet sadece üretim araçları söz konusu olduğunda iyi bir şey galiba. Oyuncaklar, çok sahiplilikle sahipsizlik arasında bir fark göremiyorlar. Hatta kendileriyle oynayan yaş grubu özellikle şiddete eğilimli. Bakalım Andy’ye geri dönebilecekler mi? Ya da kendilerinin kıymetini bilen yeni bir sahip edinebilecekler mi? ‘Oyuncak Hikâyesi-3’ peluş ayı Lasso’nun dramatik hikâyesinde, Barbie’yle Ken’in karşılaşmasında, Buzz Lightyears’in Latin âşığa dönüşmesinde ve finalde Bonnie adlı küçük kızın oyuncaklarla tanıştığı sahnelerde kendini aşıyor, canlandırma sinemasının iz bırakan kimi sahnelerine imza atmış oluyor.
Bütün olarak ise film teknik olarak hep harika ama öykü biraz fazla uzuyor. Sonuçta abartıldığı kadar olmadığını düşünüyorum ama bir hayal kırıklığı olmadığı da kesin.