TARİH:  15 Mart 2008
GAZETE/DERGİ: Birgün

Nürnberg’den en iyi film ödülünü alarak dönen Yumurta’nın başarısının devamını dileriz tabii ki ama aynı iyi dileklerimiz samimi ortamıyla gönlümüzü fetheden festival için de geçerli…

Benim karı size çok aşık, Nejat Bey”: Bu sözler ‘Yumurta’ filminin tamamen dolu geçen gösteriminden sonra Nejat İşler’den karısıyla bir poz vermesini isteyen Türk erkeğine aitmiş. Neresinden tutsanız elinizde kalan bu sözleri festival yöneticisi Ayten Akyıldız aktardı. Hem modern ve özgürlükçü, hem de despot ve sonuna kadar maço kalabilmeyi bu sözlerden daha iyi ne ifade edebilir? Hem Alman, hem de Türk olmanın dayanılmaz ağırlığı böyle bir şey olsa gerek.

FAŞİZMİN ÖNEMLİ MERKEZLERİNDEN BİRİYDİ
Ama doğrusunu isterseniz Nürnberg’de Türk olmanın ağırlığını kimse hissettirmedi bize. Son zamanlarda Almanya’da çıkan ya da çıkarılan yangınlar ve bir Türk’ün karakolda polis dayağıyla ölmesi, doğrusu aklımızın bir köşesinde ister istemez duruyordu. Her an düşmanca bir davranışla karşılaşabileceğimiz sanıyorduk. Ama hiç öyle bir şey olmadı. Karşılaştığımız, konuştuğumuz hemen herkes son derece kibar ve yardım sever davrandı.

Nürnberg yaşanılası bir kent izlenimi veriyor bütünüyle. Yeşil alanları, sükûneti, müzeleri, tarihine sahip çıkışıyla kıskandırıyor. Yürüyüş yapmak ya da futbol oynamak isteseniz, hemen şehir merkezinde koskoca yeşil alanlar; sanat isteseniz moderninden, tarihisine müzeler, ihtiyaç duyacağınız her şey elinizin altında. Çok da eski olmayan zamanlarda buranın faşizmin önemli merkezlerinden biri olduğuna inanmak güç görünüyor ama Dokümantasyon Müzesi bize bu dönemi anlatıyor. Şu ya da bu nedenle, sonuçta kendi geçmişiyle (belki sadece bir dönemiyle de olsa) en sert biçimde hesaplaşan ülkelerden biri Almanya. Her ülkenin her dönemiyle ama özellikle bugünüyle böyle hesaplaşabilmesi halinde, çok farklı bir dünyada yaşar olurduk.

Festivalin merkezi K4 adlı binanın da enteresan bir geçmişi var. Bir zamanlar burada işgalciler ikamet etmiş ve binaya komünün kısaltması olan ‘Komm’ adını vermişler. Bina bugün belediyenin desteğiyle bir kültür merkezi işlevi görüyor. Film gösterimlerinin çoğu ve akşam konserleri bu binanın salonlarında gerçekleşiyor. Festivalin konukları arasında çok sayıda ünlü yönetmen ve oyuncu yer aldı: Sırrı Süreyya Önder (Beynelmilel), Derviş Zaim (Cenneti Beklerken vb.), Zeki Demirkubuz (Kader vb.), Tayfun Pirselimoğlu (Rıza vb.), Özgür Yıldırım (Chico) ve Aydın Sayman (Janjan vb.) yönetmenler arasında yer alırken, Nejat İşler, Hale Soygazi, Selen Seyven, Güven Kıraç, Cem Özer, Nurgül Yeşilçay, Yetkin Dikinciler, Uğur Polat, Rıza Sönmez ve Denis Moschitto festivale katılan oyunculardan bazılarıydı. Tabii festivalin açılışında olmadığımız için göremediğimiz festivalin onur konuğu Zülfü Livaneli’yi unutmamak gerek. Jocelyn Smith’in Livaneli şarkılarını yorumladığı açılış konserinin de çok başarılı geçtiği söyleniyor.

DEMİRKUBUZ’A GÖRE SON YILLARIN EN İYİSİ
Ödül kazanan filmler gelirsek, doğrusu kısa film jürisini de kutlamak gerek. Jürinin birincilik ödülü verdiği Grzegorz Muskala’nın ‘Babam Uyuyor’ adlı filminin ruhuna vakıf olmak ilk izleyişte oldukça güç. Doğrusu ben filmin tadına ikinci izleyişimde varabildim. Zeki Demirkubuz’un ‘uzun ya da kısa, son yıllarda gördüğüm en iyi film’ diye takdim ettiği ‘Babam Uyuyor’ çok başarılı bir görselliğe sahip her şeyden önce. Hiç diyalogun olmadığı film küçük bir çocuğun hayatındaki kritik büyüme anını yakalıyor. Babasının ölüme yaklaştığını gören oğlan çocuğu hayatta artık yeni bir rol üstlenmesi gerektiğini fark ediyor.

UMUT VEREN YÖNETMEN: ÖZGÜR YILDIRIM
Emine Emel Balcı’nın ‘Gölün Kadınları’ adlı belgeseli ödüllerine bir yenisini de Nürnberg’de ekledi. Birincilik ödülü alan film, küçük bir kasabadaki balıkçılıkla uğraşan kadınları konu alan, görselliğiyle dikkati çeken başarılı bir çalışmaydı.
Göldeki balık sayısındaki düşüşle birlikte kocalarına yardım etmek zorunda kalan kadınlar bir yandan geleneksel ev kadınlığı işlerini de sürdürüyorlardı. Ekonomik koşullardaki değişim bazı şeyleri değiştirmese de yine de sosyal yaşamda etkisini göstermişti.

Uzun metraj film yarışmasında en iyi oyuncu ödülünü ‘Yumurta’daki rolüyle Nejat İşler ile ‘Chico’daki rolüyle Denis Moschitto paylaştılar. Yakında bizde de gösterime girecek olan Chico’nun oyuncuları gerçekten başarılıydı. Zaten filmin diğer bir oyuncusu, Volkan Özcan da Jüri Özel Ödülü: Umut Veren Oyuncu seçildi. Yönetmen Özgür Yıldırım ilk filminde doğrusu umut veriyor fakat Chico’nun senaryosu oldukça zayıf ve inandırıcılıktan uzaktı. Uyuşturucu ticaretine bulaşan iki Türk gencin trajik dostluk hikâyesini anlatan film içerdiği şiddettin yoğunluğuyla da yoruyordu.

BİR TOZ ZERRESİ OLMAYA BİLE RAZILAR
En iyi film ödülünü kazanan Yumurta’yı ise zaten biliyorsunuz. SİYAD ödüllerinden sonra çıkan tartışmalar hakkında bir çift laf da ben edeyim. Jürilerin kararlarının insanları kızdırması veya sevindirmesi çok doğal. Sinema yazarlarının geçmişindeki bazı seçimleri beni de üzmüştür (Lynch’in ‘Mavi Kadife’si ilk 10’a girmemişti!). Ama bu gibi tartışmalarda kıstas, seçilen veya seçilmeyen filmlerin sinemasal niteliği olmalıdır. Filmin bütçesi ya da filme giden seyirci sayısı kadar saçma kıstaslar olamaz.

Cannes’da 2007’de en iyi film ödülü alan ‘4 Ay, 3 hafta, 2 Gün’ bazı düzeysiz yazarlarımızın kıstaslarıyla o yarışmada yer bile almamalıydı. Peki Oscar’lar çok mu farklı? ‘Çarpışma’ ya da ‘Milyon Dolarlık Bebek’ büyük iş yapan, büyük bütçeli filmler mi? Kimsenin bu filmler küçük, niye bunlara ödül veriyor dediğini duyduğumu hatırlamıyorum. Oysa bizim söz konusu yazarlarımız, söz konusu festivallerin kırmızı halısında toz zerresi olmaya bile razıdırlar.
Neyse… Sonuçta Yumurta futbol tabiriyle iyi bir seri yakaladı, başarılarının devamını dileriz.

Aynı dilekler iki ülke ve iki sinema çevresi arasındaki yakınlaşmaya yaptığı katkıyla özel bir yerde duran, samimi ortamıyla gönlümüzü fetheden ‘Nürnberg Türk/Alman Film Festivali’ için de geçerli.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com