TARİH: 8 Eylül 2012
GAZETE/DERGİ: Birgün
Festival yorgunluğu çökmeye başladı. Toronto başlayınca Venedik’te gazeteci sayısı da azaldı. Artık intibaklar oynanıyor. Cumartesi sabahı Brian De Palma’nın “Tutku”suyla dananın kuyruğu kopacak. FIPRESCI jürisi olarak kararımızı aşağı yukarı verdik. Jürilerde kararlar ortak verildiği için yazdıklarımdan sonucu tahmin etmeye boşuna kalkmayın. Benim değil jürinin seçimi söz konusu.
İtalya’nın en büyük yönetmenlerinden sayılan Marco Bellochio’nun “Uyuyan Güzel”i (Bella Adormentata) ötenazi ve intihar üzerine 3 farklı öykü anlatan bir filmdi. Öyküler birbirleriyle kesişmiyorlardı. Uyuyan Güzel yaşamı kutsayan, aşkı yücelten bir film. Ama bir festival içinde öne çıkacak filmlerden değil.
Manoel de Oliveira 103 yaşında ve hâlâ film yapıyor hızından bir şey kaybetmeden. Ama filmlerinin temposu son derece yavaş. “Gebo ve Gölge” ihtiyar yönetmenin zekasından ve duyarlılığından bir şey kaybetmediğini gösteriyordu ama yavaş ve teatral yapısıyla izlenmesi de zordu.
Yine yaşlı bir yönetmen olan Peter Brook’a dair oğlu Simon Brook’un yaptığı belgesel “İp” (The Tightrope) babasının oyunculuk eğitimine ışık tutuyordu. Baba oğul Brook’lar doğrusu son derece sıcak ve sevimliler. “İp” oyunculuk hakkında düşünmek isteyen herkesin seyretmesinde yarar olan bir film.
Günün son filmi “Beşinci Mevsim” (La Cinquieme Saison) özellikle açılışıyla beni çok şaşırttı. Sanki Reha Erdem’in Kosmos’unun yeni bir versiyonunu seyreder gibi oldum. Çığlıklar atarak iletişim kuran bir çift, Kars’ı hatırlatan karlı bir doğa, büyük başların sağıldığı mezbaha benzeri bir çiftlik vs. Sonra kasabaya dışarıdan gelen ve paradokslar şeklinde konuşan bir yabancı ve onun sakat çocuğu… Filmin yönetmenleri Jessica Woodworth ve Peter Brosens muhakkak Kosmos’u seyretmişler ve çok da etkisi altında kalmışlar! Fakat yönetmenleri etkileyen bir başka filmin daha olduğu ortaya çıkıyor bir sure sonra. O film de Bela Tarr’in “Torino At”ı. Yani seyrettiğimiz öykü bir kıyamet öyküsü. Tarr’in 6 gününü bu kez 4 mevsim almış. Lafı uzatmadan yargımı söyleyeyim: Orijinalleri varken “Beşinci Mevsim”e gerek yokmuş. Güzel çerçeveler, iyi fotoğraflar ama kıyamet konusunda yeni ve orijinal bir fikri yok filmin. Ne de şehre gelen gizemli yabancısı Kosmos’un Battalı kadar ilginç.