‘Körlük’ niye var bilemiyorum. Saramago’nun kitabını okumadım. Yazarın komünist parti üyesi olduğunu biliyorum. Fakat filmde herhangi bir sınıfsallık söz konusu değil
Koskoca bir metafor ‘Körlük’ün çevresinde döndüğü şeyi oluşturuyor. Bu metafor körleşme. Ama klasik körlük karanlık biçiminde kendini gösterirken, filmdeki körlük ‘bembeyazlık’ şeklinde vücut buluyor. Filmin körleşen insanlığı için ışık yokluğu değil de, fazlası söz konusu. Yani? Aşırı üretim, aşırı tüketim, aşırı bilgi… Ne isterseniz o.
Körleşen insanlar kapalı bir mekâna tıkılıp, sınırlı olanaklarla baş başa bırakılırsa ne olur? Bir  mikrokozmosumuz olur. İnsanlık üzerine büyük laflar etmek için şahane bir fırsat. Ama ‘Körlük’ niye var bilemiyorum yine de. Saramago’nun kitabını okumadım. Yazarın komünist parti üyesi olduğunu biliyorum. Fakat filmde herhangi bir sınıfsallık söz konusu değil. Filmin yapısı ‘Sineklerin Tanrısı’nı andırıyor. Orada da kendi başlarına kalan çocuklar nasıl şiddete ve vahşete yöneliyorsa burada da öyle oluyor. Körler, tuttuklarını düzüyor. Bir avuç insan ise daha onurlu olmak için direniyor.
Dayanışmanın bazen yoksunluk gerektirdiği, görmenin bazen taşınamaz bir ağırlığı olduğu gibi kıssadan hisseleri olan bu film, ne yazık ki yeni hiçbir şey söylemiyor. Sinema tekniği açısından başarılı sahneleri, Mark Ruffalo, Julian Moore gibi kalburüstü oyuncuları olsa da sıkıcılıktan kurtulamıyor. Yönetmen Meirelles ‘Tanrı Kent’teki başarısını harcamaya devam ediyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com