TARİH: 16 Aralık 2005
GAZETE/DERGİ: Birgün
Birini sevmekle sonlanacak her şey
Günümüzün seyircilerinin 2005 model ‘King Kong’u nasıl bulacaklarını zaman gösterecek. Eleştirmenlerin çoğu şimdiden hayranlıklarını belirtmiş durumda. İlk King Kong’un yaşadığı dönemdeki kadar koyu bir ekonomik kriz içinde değil dünya.
Yönetmen: Peter Jackson Oyuncular, Naomi Watts, Adrien Brody. Jack Black, Andy Serkis Türü: Gerilim-Fantastik-Aksiyon Ülke: Yeni Zelanda-ABD
1933’te King Kong’un orijinal versiyonunu izleyen insanlar ne hissetmişler, filmin kahramanı dev maymunla nasıl bir ilişki kurmuşlardı? Ekonomik krizin ortasındaki yoksul ve çaresiz insanlar (daha çok da erkekler) sarışın ve pırıltılı güzellikten ‘ben de isterem’ diye hak talep eden yaratkla özdeşleşmişler miydi acaba? Devasa ve müthiş şiddet potansiyeli taşıyan (bkz. ‘Şiddetin Tarihçesi’) bir hayvanın aşkı kadınları erotik hayallere gark etmiş miydi? Ulaşamayacağı şeyleri isteyen ve onları elde etmek için baş kaldıran bu maymunun trajik sonunu seyreden krizle yoksullaşmış kitleler ‘neme lazım, oturayım oturduğum yer de demiş ve ‘katarsis’lerini yaşayıp evlerine dönmüşler miydi tıpış tıpış? Peter Jackson kendisinin filmi küçükken ilk seyrettiğinde çok etkilendiğini ve o zaman film yönetmeni olmaya karar verdiğini söylemiş. Ve sonunda da bugün dünya sinemalarında gösterime giren ‘King Kong’u yapmış.
Günümüzün seyircilerinin 2005 model ‘King Kong’u nasıl bulacaklarını zaman gösterecek. Eleştirmenlerin çoğu şimdiden hayranlıklarını belirtmiş durumda. İlk King Kong’un yaşadığı dönemdeki kadar koyu bir ekonomik kriz içinde değil dünya. ABD başta olmak üzere Batı çok daha büyük bir bolluk içinde; gelir dağılımındaki adaletsizlik daha da büyümüş olsa da. Bugünkü King Kongʻla özdeşleşmek daha zor gibi gözüküyor arzu nesnelerinin da ha kolay ulaşılabilir olduğu günümüzde. Ama belki de özdeşleşmekten çok acımaydı (bkz. Altyazı Aralık sayısı) King Kong’u etkileyici kılan. Yurdundan koparılıp getirilmiş üçüncü dünyalı ilkele duyulan acıma duygusuydu… King Kong, Kunta Kinte’nin (1977 tarihli televizyon dizisi “Kökler’in kahramanı) atası mıy dı? Bu sorular bir yana, erotizm açısından yeni King Kong 1933 ve 1976 versiyonlarının gerisinde kalıyor. Tamam, gorille beyaz kadın arasında aşk var ama daha arkadaşça, daha saf bir aşk bu. 1933 model King Kong’un sansürlenen bir sahnesinde goril kızın elbisesini çıkardıktan sonra dokunduğu parmağını merakla koklarmış. Ya da sansürlenmeyen bir başka sahnede, Broadway’deki şovun sunucusu ‘bu kadın hiç bir kadının yaşamadığı şeyleri yaşadı’ dediğinde herkes ne kastedildiğini anlarmış. 1976 model ‘King Kong’da ise Jessica Lange maymun tarafından soyuluyor ve biz aktrisi üst tarafı çıplak görüyorduk. Amerikalı ünlü eleştirmen Roger Ebert de yeni filmin bu iki eski versiyondaki huzursuz ediciliği düzelttiğini’ söylüyor. Bence yeni filmin kayıplar hanesine yazılmalı erotizmin yokluğu. Naomi Watts film sırasinda giderek daha çıplaklaşsa da, Ebert’in dediği gibi o King Kong’un koruduğu ‘küçük, güzel bir oyuncak’, cinsel bir nesne değil.
Büyük Bunalım’la bugünün koşuları aynı değil dedim ama belki de sandığımdan daha çok benzerlik vardır ve ‘Cinderella Man’ ve “Batman Başlıyor” gibi 1930’larda geçen başka filmlerin de bu yıl gösterime girmesinin nedeni budur. Fransa varoşlarındaki isyanın benzeri bir şeyi Batı topraklarında görmemiştik ne de olsa uzun zamandır.
“Güzel ve canavar”
‘King Kong’un öyküsü bilindiği ya da bilinmediği gibi ‘ Güzel ve Canavar’ masalının bir çeşitlemesidir. Masalda hayvan canavar güzelin aşkıyla hayata dönerken, King Kong’da hayvan güzelin aşkı yüzünden tuzağa düşer ve nihayetinde yaşamını kaybeder. Olay daha önce de dediğimiz gibi (1933 ve 2005 versiyonlarında) Büyük Bunalım yıllarında yaşanıyor. İşsiz ve aç genç aktris Ann Darrow (Naomi Watts) çaresizlikten ve hayranı olduğu yazar Jack Driscoll’un (Adrien Brody) da işin içinde olmasından ötürü şaibeli bir film projesine katılır. Yönetmen Carl Denham (Jack Black) hırsı yeteneğini aşan bir fırsatçıdır ve yapımcılardan kaçırdığı ham film stokuyla keşfedilmemiş bir adada filmini tamamlamayı planlamaktadır. Adaya yolculuk sırasında Ann’le Jack arasında bir aşk gelişir. Filmin buraya kadar olan kısmı aslında hoş ve keyifle izleniyor. Fakat adaya gelmelerinden itibaren olaylar tatsızlaşmaya başlıyor. Adanın en koyusundan kara derili halkı kelimenin tam anlamıyla gözü dönmüş (gerçekten!) vahşi bir güruh olarak resmediliyor. Politik doğruculuk kavramının henüz esamesinin okunmadığı yıllarda Holywood’da böyle şeyler yapmak doğaldı ama bay Jackson (Peter Jackson yani, filmin yönetmeni) ne derse desin hem bu filmde hem de Yüzüklerin Kardeşliği’nde (uğursuz bir şekilde adları Türk’le (vallahi milliyetçi ya da kızıl elmacı değilim, bir düşünün derim yalnızca) kafiye yapan, kara derili, Aborijini tipli Ork’ları hatırlayın) en hasından ırkçılık yapıyor. Bu ada halkı zaten filmdeki görevlerini tamamladıktan sonra sahneden çekiliyorlar ve adada süren onca macera sırasında bir daha görünmüyorlar ki bu da üzerinde düşünülmeye değer, mide bulandırıcı bir ayrıntı. Neyse, bu kara derili, çirkin insanlar güzel Ann’i kaçırıp adanın dev gorili King Kong’a (Andy Serkis) sunuyorlar. Kong Ann’i kendisine sunulan diğer insanlar gibi yemiyor. Aslında adanın bütün yaratıkları Ann’e bir gurme yiyeceği gözüyle bakıyorlar galiba. Bir lokmalık Ann uğruna adada bitmek bilmeyen canavar kavgaları oluyor. Kong vodvil yeteneklerine hayran olduğu Ann’i koruyup kolluyor ve aralarında aşk, dostluk ve baba-kız ilişkisi karışımı bir şey gelişiyor. Sonunda film ekibi Kong’u yakalayıp, Broadway’e getiriyor vb. Filmin ilk bölümünde bir arada olan Ann’le Jack’in aşkı adaya ulaşılmasından sonra tamamen ikinci planda kalıyor ve bir anlamda filmin devamında sıfırlanıyor çünkü artık Ann’le Kong’un ilişkisi önem kazanmış oluyor. İki ayrı aşk hikayesini izliyoruz ve bu bildiğimiz anlamda bir ‘iki erkek, bir kadın’ ilişkisi değil çünkü iki erkek birbiriyle rekabet etmiyor. Zaten önce de söylediğim gibi Kong’la Ann’in aşkı da eski Kong, Ann aşkları gibi değil. Aksiyon sahnelerinde zanaatkârlık inanılmaz başarılı ama heyecan çok az ve her şey çok uzun. Empire State Building’in tepesindeki uçak saldırısı o kadar uzun ki acaba Kong kurşun geçirmez mi diye düşünmeden edemiyoruz. Peki geriye ne kalıyor ‘King Kong’dan? Film teknolojisinin ulaştığı düzeye duyulan hayranlık dışında pek bir şey değil. Jackson bu alemin kralı olabilir ama 2005 model King Kong’un krallığı ilki kadar efsanevi olamayacak.