TARİH: 9 Mayıs 2015
GAZETE/DERGİ:Birgün
Peşimdeki Şeytan (It Follows) iyi bir korku filmi ve abartıldığı kadar büyütülecek bir film değil. Film bir Amerikan banliyösünde geçiyor. İç çamaşırlarıyla evinden çıkıp göremediğimiz bir şeyden kaçan genç bir kızın görüntüleriyle başlıyor film. Kız bir süre sonra kaderine razı oluyor, adeta bir suçluluk duygusuyla ailesine telefonda veda ediyor ve…
Bir süre sonra anlıyoruz ki takip eden şey, sadece takip ettiği kişilere görünüyor. Görüntüsü değişiyor ama çoğunlukla tanıdık, aileden biri oluyor bu “şey” (filmin orijinal adındaki “it” yani “o”). Bu şeyi bir kez cinayet işlerken görüyoruz. “Şey”in, o cinayet sırasındaki kimliği oldukça açıklayıcı: “Şey”, annesinin kılığında oğlunun karşısına çıkıyor ve delikanlıyla sevişiyor. Ve sevişme sırasında oğlunu boğuyor. Buyrun Ödipal karmaşaya!
Filmdeki “şey”, her zaman olmasa da bu örnekte netleştiği üzere, gençlerin suçluluk duygularının bir sembolü. Yakın akrabalara duyulan yasak arzuların ve bu arzuların yol açtığı korkuların karşılığı olarak var o “şey”. Peki, neden bağımsız bir şekilde farklı bireylerde ortaya çıkmıyor da, bir gençten diğerine cinsel ilişkiyle geçiyor? Yoksa “şey” cinsellikle bulaşan, AIDS gibi hastalıkların bir metaforu mu? Çoğunluğun paylaştığı bu görüşe katılmıyorum. Gençler riskli denebilecek, rastgele, tanımadıkları yabancılarla ve abartılı bir seks hayatı yaşamıyorlar. Aynı mahallenin çocuklarılar ve aşk ilişkilerinin sonucunda sevişiyorlar birbirleriyle. Ayrıca eroin filan da vurmuyorlar. Bu camiada AIDS gibi bir hastalığın yayılmasını beklemek abes, dolayısıyla. Cinsel ilişkinin gençlerde uyandırdığı korku, çok daha ruhsal, çok daha derinde bir korku. Tabuların, yasakların, ayıpların, günahların korkusu bu korku ve film bu korkuya işaret ediyor. Peşimdeki Şeytan’ı seyrederseniz pişman olmazsınız, kaçırırsanız da çok şey kaybetmezsiniz.