TARİH:  6 Aralık 2008
GAZETE/DERGİ: Birgün

İlk kez katılma şansına eriştiğim Kahire Film Festivali ünlü konukları, başarılı film seçkisi ve festivalin müthiş konukseverliğiyle beklentimin ötesinde geçti. Türkiye için de özel bir festivaldi; çünkü Derviş Zaim’in ‘Nokta’sı dijital filmler arasında yapılan yarışmada en iyi film seçildi. Sadece o da değil, ana yarışma jürisinde Güngör Bayrak yer alıyordu. Bayrak’ı sinema seyircisi en çok Yılmaz Güney’in ‘Düşman’ adlı filminden hatırlar. Bayrak’ın oynadığı ‘Gümüş’ adlı dizi Mısır’da çok sükse yapmış. Bayrak’la birlikte piramitleri gezerken kendisinin Arap dünyasında ne kadar çok tanındığına şahit oldum. Ödül töreninde sahneye çıkan Bayrak doğrusu görülmeye değerdi. Tebaasını selamlayan Cleopatra acaba bu kadar kendinden emin ve gösterişli miydi, merak ettim. Bu arada Türkiyeli dizi oyuncularının bütün Ortadoğu’da müthiş popüler olduklarını ve reklamlarda oynayarak büyük paralar kazandıklarını da öğrendim.
Festivaldeki tek Türkiye filmi ‘Nokta’ değildi. Ana yarışmada Çağan Irmak’ın ‘Ulak’ı; insan hakları bölümünde Handan İpekçi’nin ‘Saklı Yüzler’i, Mehmet Güleryüz’ün ‘Havar’ı ve Reis Çelik’in ‘Mülteci’si; diğer bölümlerde de Nuri Bilgi Ceylan’ın ‘Üç Maymun’u ve Selim Evci’nin ‘İki Çizgi’si yer alıyordu.
Festivalin ana yarışmasını İspanyol filmi “Hansala’ya Dönüş” kazandı, yani Altın Piramit’in sahibi oldu. Bir festivalde ana jüriyle, FIPRESCI jürisinin ödülü ender olarak aynı olur. “Hansala’ya Dönüş” FIPRESCI tarafından da en iyi film seçilerek çifte başarıya imza attı.
 
BİR AMERİKALI TERLEMEDEN GİDEMEZ!
Filmin kadın yönetmeni Chus Gutierrez 2001 yılında göçmenler üzerine bir film çekerken 37 Faslı göçmenin cansız bedeninin İspanya kıyılarına vurduğu haberiyle sarsılmış. Bu talihsiz göçmenlerin on üçü Hansala adlı aynı köydenmiş. Gutierrez filmini bu gerçek öykü üzerine kurmuş. Kendisini en çarpan şeylerden cesetlerin kimlik teşhisinin gömlek, t-shirt gibi kıyafetlerden yapılması olmuş. Bir batılının dolap dolusu gömleği ya da t-shirt’ü olacağından böyle bir teşhis yönteminin imkânsız olduğunu söylüyor Gutierrez world socialist website’tan David Walsh’la yaptığı röportajda. Oysa Hansala’da bütün bir ailenin giyim eşyasını bir çantaya doldurmak mümkünmüş. Film kazada ölenlerden birinin kız kardeşi olan Leyla ile İspanyol cenaze levazımatçısının Hansala’ya yaptıkları yolculuğu konu alıyor. Yolculuğun amacı Leyla’nın kardeşinin naşını köyüne geri götürmek. Leyla (Farah Hamed) babasına karşı gelerek erkek kardeşinin İspanya’ya kaçma girişimini desteklediği için bir yandan da suçluluk duygularıyla başa çıkmaya çalışıyor. Sermayenin ve bilginin serbestçe dolaşabildiği ama insanların başka bir ülkeye girebilmek için ölümü göze almak zorunda kaldığı ve acımasızca sömürüldüğü globalizm çağına duyarlı ve dürüst bir bakışı temsil ediyor “Hansala’ya Dönüş”, Walsh’a göre.
İkincilik ödülü olan Gümüş Piramit’i ise bir Belçika filmi olan ‘Serbest’ (Los) kazandı. ‘Serbest’in başrolünde yine Faslı bir kadın oyuncu, Sana Mouziane, vardı. Mouziane en iyi kadın oyuncu ödülünü de kazandı. Film sağcı bir gazetede yazan (ama kendi solcu olarak tanımlayan), evlenmek üzere olan Belçikalı bir gazetecinin, Pakistanlı bir kadına âşık oluşunu ve bütün değerlerini sorgulamak zorunda kalışını anlatıyor. Gazeteci bir yandan da ötenazi olmak isteyen ağır hasta babasıyla uğraşmak zorunda kalıyor, hayatının bu zorlu döneminde. Festivalin tümünde bulunmayınca maalesef bazı filmler kaçıyor. Bu iki filmi de kaçırdım ne yazık ki. Ama son derece heyecanlı bir basın toplantısında bulundum. Festival çok sayıda ünlü konuk ağırladı demiştim. Susan Sarandon, Goldie Hawn, Kurt Russel, Charlize Theron, Julia Ormond ve Alicia Silverstone bunlar arasındaydı. Sözünü ettiğim basın toplantısı ise Oscar’lı oyuncu Mira Sorvino’nunkiydi. Bir Amerikalı Ortadoğu’ya gelmişse terlemeden çıkması mümkün değil anladığım kadarıyla. Biz mesela Antalya’da son derece kibarızdır Holywood’lu konuklarımıza karşı. Oysa Mısırlılar sorularını hiç esirgemeden soruyorlar. Doğrusu insan hakları konusunda hem akademik hem de aktivist kimliğiyle çalışmaları olan Mira Sorvino da boş bir kadın değildi ve ateşli tartışmalar oldu. ABD’de insanların günümüzde köle olarak alınıp satıldığı gerçeğinden pek az kimsenin haberdar olduğunu söyleyen Sorvino, Darfur’da Cancavitlerin kıyımından söz edince bir izleyici tarafından eleştirildi.

‘SANDIĞINIZ KADAR IRKÇI DEĞİLİZ’
Mısırlı izleyici Beşir hakkında biraz daha araştırma yapmasını söyleyince Sorvino açtı ağzını yumdu gözünü. 21. yüzyılın ilk soykırımı olarak nitelediği Darfur krizi üzerine uzun bir söylev verdikten sonra, sözlerini “Dersinizi asıl siz çalışın, Sir!” diye bitirdi. İlk raund Sorvino’nundu. Ama başörtülü bir kız çıkıp, “Aferin, siz, George Clooney falan Darfur’la ilgilenip, iyi şeyler yapıyorsunuz. Peki niye hiç biriniz Filistinlilerle ilgilenmiyorsunuz?” diye sorunca Sorvino’ya “Ben dışişleri bakanı değilim” falan gibi şeyler demek kaldı bir tek. Tabii ki Sorvino da Obama’ya oy vermiş, görevini yapmıştı. Ama Mısırlı izleyiciler bu sefer Irak ve Afganistan’ı gündeme getirdiler. Af Örgütü’nün ‘Kadınlara Yönelik Şiddeti Durdurun’ kampanyasının sözcülüğünü yapan Sorvino “Ben sadece tek bir kişiyim” demek zorunda hissetti kendini. Tabii ki yeni filmlerinden, Oscar kazandığı ‘Mighty Aphrodite’taki fahişe rolünü nasıl aldığından da söz etti. Ama basın toplantısından akılda kalan sinema üzerine konuşulanlar değil tutkulu politik tartışmalar oldu. Sorvino “ABD’ye gelseniz sandığınız kadar materyalist ve ırkçı insanlar olmadığımızı göreceksiniz. Bizler kâfir değiliz, bizim de dinsel inançlarımız var” da dedi. Fakat tartışmada tarafların bütün keskinliği orada kaldı. Toplantı bittiğinde herkes Sorvino’yla fotoğraf çektirmek için sıraya girmişti bile.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com